NEREYE KADAR ? Dr. İlhami Pektaş

Tolstoy’un meşhur “İnsan Ne İle Yaşar” adlı kitabında, çiftçi Pahom’un hazin ve ibretlik bir öyküsü yer alır. Sıradan kendi halinde bir çiftçi olan Pahom, her zaman daha zengin bir hayatın hayalini kurmaktadır. 
Uzak bir yerlerde, cömert bir başkanın karşılıksız toprak verdiğini duyunca, daha çok toprak elde etmek için başkana giderek talebini iletir. Gerçekten de Başkan herkese istediği kadar toprak veren cömert biridir. Pahom’a “Sabah güneşin doğuşundan batışına kadar yürüyerek yada koşarak ulaştığın bütün yerler senindir fakat güneş batmadan yeniden başladığın yere dönmen lazım.” Seni başladığın yerde görmek istiyorum. Yoksa bütün hakkını kaybedersin.” der.
Pahom güneşin doğuşuyla beraber başlar yürümeye. Tarlalar, bağlar, bahçeler geçer. Tam geri dönecekken gördüğü sulak yeşil bir arazi dikkatini çeker orayı da almak için koşmaya başlar. 
Şu sulak bağ, bu yeşil bahçe derken birde bakar ki güneşin batmasına çok az bir vakit kalmış. Daha hızlı koşar, koşar, ama artık kesilir bir yerde takâti. Halsiz adımlarla yürümeye devam ederken, Pahom’un burnundan kanlar damlamaya başlar. Tam başladığı noktaya yaklaşmışken, yığılır yere ve bir daha kalkamaz…
Başkan olanları izlemektedir. Çok kereler şahit olduğu bu olay yeniden vuku bulmuştur. Adamlarına bir mezar kazdırır. Pahom’u bu mezara gömerler. Başkan Pahom’un mezarının başında durur şöyle der:

“Bir insana işte bu kadar toprak yeter!”

Bilinmelidir ki, dünya hayatı ancak bir oyun, bir eğlence, bir makam, aranızda karşılıklı bir övünme, çok mal ve evlat sahibi olma yarışından ibarettir. Nihayetinde de ölünce hepsi yok olur gider. Öbür dünyaya hiç bir şey götüremezsin.

Dünya hayatı, sahte kazanımdan başka bir şey değildir. Sanal hayat gibi… Serap gibi….
Mütemadiyen biriktirmek istiyoruz. Yiyemeyeceğimiz kadar yiyecek, giyemeyeceğimiz kadar kıyafet, kullanamayacağımız kadar eşya, oturamayacağımız kadar büyüklükte ev… Gözlerimiz midelerimizden daha geniş, arzularımız ihtiyaçlarımızdan daha büyük hale gelmiş…
Bazı insanların ömür boyunca ödemek üzere faizli banka kredisi çekmesi neyin nesidir…

Bazen insan ömründen daha çok borç biriktirir.

Bazen de elinde olan ama fark etmediği en güzel nimetleri hoyratça harcar harcar durur.
Ve insan yaşlandıkça besler, gençleştirir arzularını. Biriktirdikçe hayata olan bağlarını artırır.

Öyle bağlanır ki hayata, bir gün bu diyardan göçüp gideceği fikri zamanla yitip gider aklından…
Tüketmeye çok meraklıdır insan. Biriktirdiği paranın, eşyanın, malın mülkün yanında zamanını tüketir, sağlığını tüketir, sözünü tüketir, ömrünü tüketir… 
Ailemizle birlikte sofraya oturup bir bardak çaya, zeytine, ekmeğe ulaşabilmenin bir zenginlik olduğunu, bir nimet olduğunu ne zaman fark edeceğiz.
Bankada yüklü bir hesabı olmasa da , evini muhabbetle, helal kazanç ve kanaatle dolduran bir insanın, iman dolu bir yüreğin zenginlik olduğunu ne zaman anlayacağız?
Gören bir gözü, tutan bir eli, yürüyen bir ayağı satın alamayacak ve kaybedince tekrar sahip olamayacak kadar fakiriz hepimiz. Ama maalesef sağlığımızı kaybedinceye kadardır bütün bu zenginliğimiz. Para ve daha çok kazanma hırsıyla sağlığımızı kaybettiğimizde tüm bu kazandıklarımızla bir daha sağlığımızı geri getiremeyiz.
Aldığı maaşı yetiremeyenlere, modayı takip edemeyenlere, evini, eşini, arabasını, yazlığını velhasıl tümsahip olduklarını beğenmeyip daha çok isteyenlere, daha çok para için, mal mülk için, banka hesabını daha fazla kabartmak için çırpınanlara da 3 karış toprağın altı yeter.
İhtiraslarımız, bitip tükenmeyen arzularımız için, bir mezar ölçüsü kadar, sadece  iki metrekarelik toprağa ihtiyaç var …