NANKÖRLÜK HAKKINDA
Kronik bir nankörlük hâli her yanımızı sarmış. Giderek teşekkürsüz ve şükürsüz bir toplum hâlini aldık.
Şükürsüz oldu ellerimiz. Dillerimizse duasız artık… Ya da ezberlenmiş, içi boş veya boşaltılmış anlamsız dualar…
Hissiz ve Katı !
İşte tüm bunların bir sonucu olarak başımıza sardığımız belanın adı: Kronik nankörlük!
Yüreklerimiz katı, yüreklerimiz sızısız!
Başkalarının acılarına karşı ne kadar duyarsızlaşmışsa gönlümüz kendi acılarımıza yönelik olarak da bir o kadar bencil… Ortalığı ayağa kaldırıcı…
Kronik nankörlük hâli bir salgın gibi her yeri istila ettiğinden kendi acılarımızı da duyuramıyoruz, kendimizden başka.
Özel ve güvenli sitelerde oturmaya başladığımızdan beri komşu nedir bilmez olduk.
Sevgiye, ilgiye, şefkatli bir dokunuşa muhtaç olanları gördüğümüzde içimiz yanmıyor ve ‘Kronik nankörlük’ hâli devam ediyor.
Kredi kartları ile iş görmeye başladık… Cebimizdeki para kadar değil cüzdanımızdaki kredi kartı limiti kadar konuşur olduk.
Kimselerden ‘Aybaşına kadar’ diyerek borç istemez, başkalarına hayır işletemez olduk.
Bizleri buraya iten sebeplerden biri de sanırım ‘Kimseye eyvallah etmem’ durumudur.
‘Kronik nankörlük’ hâlinin sosyal ve aile hayatımıza getirdiği değişiklikleri, açtığı yaraları tam anlayabilmek için kısa bir araştırma yetecektir.
Nerelere savrulduğumuzun haritası önümüze eksiksiz çıkacaktır.
‘Kronik nankörlük’ sendromuna yakalananların cümleleri de değişti yürekleri gibi!..
-Evladım sana baban elinde avucunda nesi varsa hepsini harcadı!
Elbette öyle yapacak. Yapmayacaksa neden dünyaya getirdiniz ki?! Ben mi istedim bunu!
-Hayatım tüm imkânlarımı seferber ettim senin mutluluğun ve ihtiyacın için elimden ne geliyorsa yaptım.
Elbette yapacaksın. Elinden gelen yetmez, daha fazlasını yapacaksın. Beni hak etmek kolay değil. Çabalayacaksın. Sevgime karşılık verecek, layık olacaksın.
-Arkadaşlar bu senede çalıştık başardık ve şimdi de paylaşıyoruz. Maaşlarınıza uygun oranlarda zamlar yaptık. Daha iyi bir sene olacak bu sene hepimiz için.
Hiçbir teşekkür duygusu olmadan şu şekilde sesli veya sessiz cevaplar verilmekte: Biz çalıştık sen kazandın. Gelirini kaça katladın. Bizim üstümüzden zengin oldun, varlıklarını çoğalttın. Tabi ki arttıracaksın! Zaten çok az oldu bu artış.
Görüldüğü gibi hiçbir minnet, teşekkür, nezaket, incelik içermiyor bu cevaplar…
Hırslarımız aklımızın önüne geçti. Yüreğimiz çok gerilerde kaldı.
İşte tam da bu sebeple nankör olduk. Yapılan iyilikleri, dostlukları önce unuttuk sonra da inkâr ettik.
Yalanladık. Yok saydık. Hatta suçladık…
Teşekkürü küçülmek olarak gördük. Yaman yanıldık.
Hatır saymaz olduk. Gönül bilmez olduk… ‘Acı kahvelere kırk yıl hatır sayıldığını’ görmezden geldik. Saflık olarak değerlendirdik, ‘Enayilik’ ile bir gördük.
Vefa elbisesini çoktan çıkardık attık. Bunu yaparken belki yer yer yırttık o elbiseyi…
İşte o raddeden sonra ar damarımız çatladı. Nefsimiz ipini kopardı, dost bahçelerine daldı, ortalığı dağıttı tarumar etti.
Bu durumu toparlamaya çalışmadık. Utanmadık bundan… Belki bu serseriliği özgürlük sandık.
Nankörlüğümüzü giderme gayretine girmedik. Geri dönmeyi, özür dilemeyi, kendimizi azarlamayı, kınamayı düşünmedik. Aksine nankörlüğümüzü pekiştirdik.
Ve pek çoğumuz ‘Kronik nankörler’ hâline dönüştük.
Uzun arkadaşlıklar son buldu. Dostlukların yerinde yeller eser oldu.
Hısım akraba gibi kavramlar içeriğini kaybetti.
Kendimize ciddi ve yüksek perdeden ‘Haydi toparlanıyoruz’ diyemedik. Diyenlere de gönül veremedik.
Sonunda kronik nankörlük geldi bünyemize yerleşti. Tüm duygularımızı ele geçirdi ve İmha etti.
Ne yapıp etmeli bu halden kurtulmalıyız.
Ellerimiz, dillerimiz şükürlü olmalı… Yüzlerimiz aydınlık!..
‘Kronik nankörlük’ hâlinden kurtulmanın, tedavi olup sıhhat bulmanın bir yolunu bulmazsak eğer, yüzlerimiz asla gülmeyecek.