EN BÜYÜK İSRAF PLANSIZLIKTIR- Dr. İlhami Pektaş

Eğer bir şehrin, bir bölgenin, bir ülkenin, bir medeniyetin 100 yıllık planı…
Bir ailenin, bir kuruluşun en az 20 yıllık planı yoksa o medeniyet, o toplum, o kuruluş büyük bir israf ve gerileme içindedir.
Eğer bir ülkenin devlet politikası yoksa, önümüzdeki 100 yılın plan ve hedefleri  yoksa,  gelecek 100 yılın israf içinde geçeceği aşikardır. Ülkeler yaptıkları bu planda bir milletin geleceğini etkileyecek olan eğitimde, sanayide, savunmada, ulaşımda, bilişimde, enerjide, sağlıkta devlet politikalarını belirler. Hangi hükümet gelirse gelsin devlet politikaları değişmez. Her gelen bu politikaları yapmak zorundadır. Örnek olarak 1960 dan sonra Türkiye ile benzer şartlarda politikalarını oluşturan G.Kore bugün bu politikalar sayesinde kendi markalarını dünyaya kabul ettirmiştir. G.Kore, uyguladığı akıllı devlet politikalarıyla; Hyundai, Samsung, LG, Kia Motors başta olmak üzere dünyada en çok tanınan 12 marka üretmiştir. Bugün sadece Samsung markası dünyada 2. sıraya yükselmiştir. Yıllık cirosu 150 milyar USD civarında yani bizim 1 yıllık ihracatımız kadardır. G.Kore bugün 20 adet nükleer santrale sahiptir ve bunun 14 tanesini kendisi tasarlamıştır. Alstom-dan aldığı 46 adet Hızlı trenin ilk 12 tanesini Fransa-dan doğrudan almış ama geri kalan 34 tanesini sözleşme gereği G.Kore-de kendisi üreterek G.Kore Hanvit-350 markasıyla kendi hızlı trenini geliştirmiştir.
Diğer taraftan büyük israfların yapıldığı şehir politikalarına bakacak olursak içinde yaşadığınız şehirleri dikkatlice inceleyin, şehirlerimiz, bırakın 100 yıllık planı, bırakın 50 yıllık planı, 5 yıllık planı bile yapamaz haldedir. Hepimizin gördüğü gibi Türkiye yıllarca seçim ve oy kaygıları yüzünden gecekondulaşmaya ve çarpık yapılaşmaya teşvik edildi. Belediyeler tarafından vatandaşlarımıza alt yapısı hazır arsa tahsisleri ve uygun konut projeleri yapılıp sunulmadığı için şehir merkezleri plansız, çarpık gece kondular ile kuşatıldı. Daha sonra oy almak için bunlara eğitim, elektrik, su, kanal vb hizmetler götürülmek zorunda kalındı. Aradan yıllar geçti ve şimdi bu yapılar yıkılarak yerine dönüşüm projeleri başlatıldı. Yıllarca plansızca izin verilen bu çarpık yapılaşmaya milyarlarca lira israf olarak hepimizin cebimizden çıktı. Ne olurdu tüm bu konutların alt yapısı planlanarak bölgeye örnek projelerle vatandaşa sunulsaydı.  Bu iş, namazı önce kılıp abdesti sonra almaya benziyor. Önce planlamadan yap sonra bunu düzeltmeye çalış.
Şimdiki şehirleşme politikalarında da etrafınızdaki tüm caddeler, kaldırımlar, kanallar, elektrik ve ve iletişim hatları, sokak lambaları her yıl yeniden sökülüyor ve yeniden yapılıyor. Bunlar yapılırken kaç yıla göre planlanıyor acaba? Yapılan işlerin 2 yıl, 3 yıl, 5 yıl gibi bir ömür garanti süresi yok mudur ? Neden her yıl sökülüp yeniden yapılıyor? Bir yola asfalt dökülüyor, bir ay sonra sökülüp alttan kanal geçirilmeye kalkışılıyor, sonra yeniden asfalt dökülüyor. Belediyeler, her yağmurdan sonra çöken plansız altyapıyı düzeltmek yerine, üst görünüşe para harcıyor. Robot, dinozor, süs havuzları, saat, giriş kapıları, yurt dışından getirilen ağaçlar, bitkiler vb. gibi israf kalemlerine önem veriliyor.
Yapılan yatırımların büyük çoğunluğu hep görsel yapılıyor geleceği düşünerek bir alt yapı, park, enerji ve gaz iletişim hatları, sel sularına karşı büyük atık kanallar planlanmıyor. Yapılan planlar sadece günü kurtarma ve eşe dosta ihale yapma üzerine inşa ediliyor. Japonya-da yada bir Avrupa ülkesinde yapılan bir alt yapı yatırımı, ülkenin 100 yılını düşünerek planlandığı halde bizde neden plansız yapılıyor ve en ufak bir sel, heyelan, fırtına ve deprem gibi doğal afet durumunda yerle bir oluyor. Onların ki canda da bizim ki can değil mi? Onlar plan yapıyor da biz niçin yapamıyoruz ?
Düşünebiliyormusunuz şehrin merkezine bir kule yapılıyor, dünyanın parası harcanıyor sonra yıkılmasına karar veriliyor. Bunu kim planladı ve niçin yıkılıyor? Yapılan masrafa yazık değil mi ?
Sit alanı ilan edilen, sel basan, heyelan olan bölgelere çok katlı binalar dikiliyor. Sonra heyelan oluyor, sel basıyor, binalar yıkılıp başka bölgelere taşınıyor. Sanki başka yerleşim alanları yokmuş gibi hava alanlarının yanına çok katlı binalar inşa ediliyor.
Plansızlık nedeniyle kentlere olan hızlı ve düzensiz göç olayları, kentlerimizin plansız, altyapısız ve donatımsız gelişmelerine yol açarken, ayrıca tarım arazileri de hızla yok oluyor. Kent alanlarının kenarlarındaki verimli alanlar yerlerini sanayi ve yerleşim merkezlerine terk ediyor. Kentlerimizin çeşitli nedenlerle aşırı yoğunlaşması, arsa rantlarını artırarak, yeşil alanları da azaltıyor.
Ayrıca kurulan şehirlerde altyapı ve otopark alanları düşünülmediğinden ve plansızlığın yol açtığı  masraf ve israflar biriken kaynakları yok ediyor.
Herhangi bir estetik kaygı gözetilmeden, insanların doğal ihtiyaçları dikkate alınmadan ve mevcut doğal ve tarihi dokunun korunması düşünülmeden gerçekleşen bu çarpık kentleşme türü mevcut yerleşim birimlerinin tarihsel, kültürel ve doğal kaynaklarının tahrip olmasına sebep oluyor.
Deprem bölgelerine sanayi şehirleri ve siteler kuruluyor. Türkiye-nin sanayi kuruluşlarının büyük bir kısmı Marmara bölgesinde. Bu bölgelerde de deprem riski olduğu belirtiliyor. Allah korusun yarın bir deprem olsa bunun hesabı kim, nasıl verecek?
Plansızlık nedeniyle yapılan bu ve benzeri harcamalar israf olmuyor mu? Ortada çok ciddi bir plansızlık ve israf var. İşin tuhafı bunların hesabı da hiç sorulmuyor.
Gelelim şirketlere, aile ve bireylere.
Geleceği göremeyen ve şimdiden tedbirini alamayan şirketler birer birer kapanıyor. Niçin ? Teknoloji sürekli değişiyor, çağa ayak uydurmak lazım. Eğer şimdiden tedbirinizi alamazsanız, değişime ayak uyduramazsanız  5-10 yıl içinde yok olmanın eşiğine gelmeniz işten bile değil.
Bir aile, bir birey en az 5, 10, 15 ve 20 yılını planlayamıyorsa, acele koşuşturmalar, kararsızlıklar vb. nedenlerle sürekli israf halinde olacaktır.  Bir aile önce ikamet edeceği şehir, mahalle hangi bölgede oturmayı ve çalışmayı düşünüyorsa buna göre alacağı evi, işine yakın olmasını, gideceği hattı dikkatlice seçmeli ve planlamalıdır. İstanbul-un Avrupa yakasında ikamet eder, Anadolu yakasında işe gitmek isterseniz hem zaman, hem maddi, hem manevi ve hem de sağlık sorunlarının sonuç olarak israfın oluşması da kaçınılmazdır.
Eğer bir öğrenci, hangi bölümü seçeceğini, hangi meslekte daha başarılı olacağını, askere gitmeyi, yabancı dil öğrenmeyi, yüksek lisans ve doktora yapmayı yada iş hayatında önündeki  5-10 yılının kariyer planını yapamazsa,  hem başarılı olamaz, hem de gereksiz zaman ve maddi israflara girer.
Plansızlık ayrıca; insanlarda kararsızlık, dikkatsizlik, isteksizlik, yorgunluk, bitkinlik, dalgınlık gibi israfa neden olacak ruhsal davranışlara sürükler.
Sonuç olarak kişi, aile, kuruluş, belediye ve ülke olarak planlı olmayı, plan yapmayı öğrenmek zorundayız. Aksi halde bin bir güçlükle ve alın teri dökerek kazandığımız her kuruşun vebali ile büyük bir israf batağında debelenir dururuz.
Mayıs 2016 Sayısı-SUBCONTURKEY
yan sanayi