EVLATLARIMIZ

Evlatlarımız;
Önce ilkokul, sonra ortaokul, lise ve Üniversite
Okullarını başarıyla bitirdiler.
Artık kocaman bir ömür bekliyor onları, upuzun yollar, koşturmacalar arasında nice hayal kırıklıkları, nice telaşlar, nice gözyaşları, nice endişeler, uykusuz geceler, nice mutluluklar…
Hayatın kendisi ne iyidir ne de kötü.
Ona iyiliği ve kötülüğü katan bizleriz. İyi olsun yolları, umut dolsun düşleri, hayal kurup uğruna adanan ömürleri olsun.
Egosuna kapılanlardan, istifleyip biriktirenlerden değil, ailesine bağlı, nice canda can olan, vatan aşkıyla yanan, üretmeye, hayal etmeye can atan, umutsuzluğa düştüğünde dönüp mucizevi yaradılışına bakıp ilham alan, atasının izinde yoğrulan, onurlu, vicdanlı, üretken yiğit evlatlar olsun.  Onlar bu hayat merdivenlerinde bizim sevdamız, gözümüzdeki yaş olacaklar …
Bizler yaşamayı, bir amaca, bir hayale bağlanmanın önemini ömür geçtikten sonra öğreniyoruz.
Unutmayalım ki bir amaca bağlanmayan, bir hayal ile yanıp tutuşmayan insan yolunu kaybeder.
Amaçsız, hayalsiz, sevgisiz kalmasın o güzel yürekler…
Acaba bizler evlatlarımıza ne katabildik?
Onlara hayatın bir sınav kağıdından, bir test yaprağından ibaret olmadığını öğretebildik mi?
Onlarda birazcık bile olsa, toplumsal olaylara, ihtiyaç duyanlara karşı; gördüğümüz, duyduğumuz, hissettiğimiz, kısacası nefes alabildiğimiz için bile sorumluluk hissetmemiz gerektiği konusunda farkındalık uyandırabildik mi?
Onlara kitap okuma, hak, adalet, kul hakkı yememe, merhamet, büyüklere saygı, küçüklere sevgi besleme alışkanlığı kazandırabildik mi?
Onlara hoşgörüyü, vicdanlı olmayı, gülümsemeyi, memleket sevdasını, paylaşarak yaşamayı öğretebildik mi?
Bizler evlatlarımıza neler kattık, neler verdik, hangi değerleri öğretebildik.
Onlara iyi, dürüst, vicdanlı, ahlaklı, merhametli olmayı öğretemedikten sonra ne en iyi okullarda aldıkları eğitimin, ne kazandıkları makamın, statünün, malın, ne de mülkün hiçbir anlamı yok…
Niyetlerimiz, hayallerimiz, verdiğimiz tüm emekler…
Vicdanlı, adil, paylaşımcı, duyarlı bireyler olsunlar diye değil miydi?
Ama bakıyoruz günümüzde çoğunlukla aileler iş peşinde koşmaktan, fazla çalışmaktan, fazla kazanmak çabasından dolayı çocuklarıyla manevi bakımdan yeterince ilgilenemiyorlar.  Çocukların karnını doyurmak, güzel elbiseler almak, güzel okullarda okutmakla herşeyin halledileceğini sanıyorlar. Çocukların kimisi arkadaş gruplarına takılıyor, kimisi sosyal medyaya, kimisi de evlerine kapanıp at gözlüğü ile sadece ders çalışmaya. Aileler çocuklarından habersiz, onlarla yeterince ilgilenmediklerinin yada yanlış yönlendirmelerinin de farkına vardıklarında iş işten geçmiş oluyor.
Çocuklar, merhamet, karşılıksız verme-sevebilme, şefkat, vicdan, ahlak, adalet  gibi kavramlarla tanışma fırsatını yakalayamıyor. Hâlbuki  bizlerin duyan, hisseden, farkına varan, vicdanlı insanlara ihtiyacımız var.
Üstün Dökmenin dediği gibi;

Çocuğunuz;

– Varsın, bir çivi bile çakamasın…ama, dersleri iyi olsun.

– Varsın, omuzlarda cenaze taşıyanlara bön bön baksın…ama, matematiği düzgün olsun.

– Varsın, evin çalan telefonuna cevap veremesin…ama, notları yüksek olsun.

– Varsın, eve gelen misafirlerinizle üç kelime konuşamasın…ama, fen lisesine gitmiş olsun.

– Varsın, ağlayan bir çocuk görünce ona gülsün…ama, sınıfın birincisi olsun.

– Varsın, kendisinin fazladan harçlığı olduğu halde; kantinden simit alamayan çocuklarla alay etsin…ama, öğretmenlerinin gözdesi olsun.

– Varsın, başını okşayıp hatırını soran bir yetişkine dönüp; ” Ya siz nasılsınız efendim…” diyemesin…ama, yabancı dili mükemmel olsun.

– Varsın, oyun arkadaşları olmasın…ama, sınavlarda “on” çeksin.

– Varsın;

– Taziye nedir, bilmesin,

– Başın sağ olsun ne demek, anlamasın,

– Geçmiş olsun kime denir, niçin denir, haberi olmasın,

– Uğurlar olsun, ne anlama gelir farkında olmasın,

– Ama… karneleri süper olsun.

– Evet…varsın, tek dostu olmasın…ama, iyi gelir getiren bir mesleği olsun…öyle mi…

Bu çocuğu bu hale nasıl mı getirdiniz:

– Bandı geriye sararak, çocuğunuzla “nelerden ibaret” olan iletişiminizi dinlemek ister misiniz;

– “Oğlum, çıkar üstünü-başını…doğru derslerinin başına…

– Kızım, öğrenemedin gitti şu işi…hafta içi sokak-mokak yasak…

– Ne gezmesi…sen önce ödevlerini bitir.

– Oyun mu…gelmeyeyim yanına…

– Geçen dönemin berbat karnesini unuttuğumu sanma…

– Birazdan tek tek bakacağım ödevlerine…

– Yavrum, bıktım ama her akşam ders çalış demekten…

– Hayır efendim…siz de ana-baba olunca her akşam bol bol televizyon izlersiniz…

– Haftaya veli toplantısı var biliyorsun değil mi küçük hanım…

– Çocuklar…kesin şamatayı da elime sopa almayayım…

• Çocuğunuzla bilmem ama, bu tarzınızla kimseyle iletişim kuramazsınız.

• Mesela, çocuğunuz hakkında şunları hiç merak ettiniz mi:

– Elinin neye yatkın olduğunu,

– Gönlünün neler arzuladığını, duygularını, hayallerini

– Dilinin neye uyumlu olduğunu,

– Gözlerinin, yüreğinin zevkini,

– Hangi oyunlardan hoşlandığını,

– Neleri “merak” ettiğini,

– Arkadaşlarına karşı davranışlarını, küçüklerine karşı sevgi büyüklerine karşı saygı ilişkilerini, paylaşma ilişkilerini,

– Bir olay karşısında hak, adalet, vicdan muhasebelerini yapabilmelerini,

– Hangi alanlarda başarılı olduğunu hiç mi sormadınız…

• Öyleyse çocuğunuzla:

– Ayağı yere basan bir iletişim kuramazsınız.

– Her sözünüze tepkili olması,

– Lafı ağzınıza tıkaması,

– Bazen de sizi terslemesi,

– Hayallerinizin suya düşmesi…hep bundandır…