ÇANAKKALE ZAFERİ ve BAĞIMSIZLIĞIN ÖNEMİ Dr. İlhami Pektaş
Çanakkale Harbi, itilaf devletleri tarafından fiilen 3 Kasım 1914 tarihinde başlayıp 9 Ocak 1916 tarihinde çekilmesiyle sona ermiş ve çarpışmalar toplam 9 ay boyunca devam etmiştir.
Rakamlara bakıldığında Çanakkale Harbi’nin ne kadar şiddetli ve kanlı geçtiği hemen anlaşılmaktadır. Bu özelliğiyle dünyadaki en büyük kurtuluş savaşlarından biridir. Ancak zaferi getiren bir özellik daha vardır ki o da Mehmetçiğin imanı ve yürekten vatanseverliğidir. Dünyada hiçbir asker komutanlarından ben size ölmeyi emrediyorum komutuyla bu emri binlerce şehit vererek yerine getiremezdi.
Çanakkale Savaşları her savaş gibi ardında yüzbinlerce kan, ölüm ve gözyaşı bıraktı. Çanakkale Savaşı’nda her iki tarafın kaybı 500.000’dir. Türklerin o gün için toplam 700.000 askeri bulunuyordu. 259 günü karada geçen bu savaşa, toplam 21 Türk Tümeni katıldı. İngiltere’den bu savaşa 469.000 asker katıldı. Bunlardan 328.000 asker bizzat cephede savaştı ve 141.000 asker ise savaşan askerlere destek verdi. Türklerin kaybı 250.000 ve İtilaf Devletlerinin kaybı da yaklaşık 252.000’dir.
Çanakkale’de Türk ulusu, binlerce okumuş ve aydınını kaybetti. Kesin olmayan tahmini rakamlara göre, 100.000’den fazla öğretmen, mülkiyeli, tıbbiyeli ve Türk ocaklarında yetişmiş okur-yazar şehit oldu. O zamanın 1895 doğumlu aydınları ile okumuş ve nitelikli kalifiyeli insanımız Çanakkale’ de şehit oldular. İşte bu sebeple İstanbul Tıp Fakültesi 6 yıl sonra 1921’de hiç mezun veremedi.
Bu kayıpların olumsuz etkileri, savaş sırasında olduğu kadar, Cumhuriyetin ilanından sonra da fazlasıyla hissedildi. Nitekim, 1923 ve sonrasında Atatürk’ün başlattığı reformların yaygınlaştırılmasında büyük sıkıntılar çekildi.
Savaş sonunda İngiliz komutanın en ilginç ve anlamlı sözü “Türklere yaptığımız en büyük zarar, okumuş nitelikli insan gücünü savaşta yok ederek onların gelişmesine engel olduk” sözleri olmuştur. Maalesef bu savaşlarda okumuş, mezun olacak, pırıl pırıl gencecik girişken ve zeki anadolu çocuklarımızı şehit verdik. Savaşa gitmeyen Rum, Yahudi, Ermeni gibi azınlıklarda ticaret yaparak zengin oldular.
Atalarımız vatanı uğruna şehit olurken, askere gitmeyen azınlıklarda memleketimizin en güzel cennet köşelerini, önemli ticaret alanlarını birer birer ele geçirdiler.
Çanakkale Savaşları sırasında metrekareye 6 bin mermi düşmüştür.
Metre kareye 6000 mermi düşen savaş alanlarında kanlarıyla düşmanın ülkemize girmelerini engelleyen şehitlerimizin evlatları olarak bizler, çok çalışarak birlik ve beraberlik içinde hiçbir fitne, fesat ve düşman oyunlarına gelmeden iç karışıklık tuzaklarına düşmeden Eğitimde, Bilimde, Teknolojide, AR-GE’de Dünyanın ileri ülkelerinden olmamız gerekmektedir. Şehitlerimizin akıttıkları kanlara layık evlatlar olmalıyız. Çok iyi bilmeliyiz ki Türkiye Cumhuriyeti içinde kardeş olarak yaşayan insanlarımızın kendilerinden başka dostu yoktur. Ne İngiliz, Ne Fransız, Ne Rus, Ne ABD, Ne İsrail, Ne Yunan ne de başka bir emperyalist ülke. Tarih bunu bize örnekleriyle defalarca göstermiştir.
Şimdi de bu ülkeler maalesef hiç savaşmadan, kan dökmeden sattıkları ürünlerle ülkemizi işgal ettiler. Evimizde toplu iğneden, jilete, cep telefonlarına, ofisimizde hesap makinasından, fax, telefon, bilgisayar, tablet, fotokopi makinası, yazıcı, kamera ve fotoğraf makinasına, sağlık kuruluşlarında MR, Tomoğrafi, Röntgen, vb tıbbi cihazlara, bindiğimiz ulaşım araçları otomobilden, tramvay, metro, hızlı tren, gemi ve uçaklara tüm yabancı ürünlerle ülkemiz işgal edilmiş durumda.
Tüm kullandığımız ürünlerde neredeyse metre kareye 6000 adet hiç yerli katkısı olmayan 6000 adet yabancı ürün düşüyor. Alın terimizle kazandığımız paraları bu yabancılara bir de 6 kuşak borçlanarak ödüyor borç altına giriyoruz. Yani bizi kendilerine bağımlı hale, başka bir deyişle modern köle haline getiriyorlar.
Bizim bir an önce kendimize gelerek atalarımız gibi bu yabancı işgale dur dememiz ve kendi yerli ve milli marka ürünlerimizi üretmemiz gerekiyor.
Kendi ihtiyaçlarımızı kendimiz ürettiğimiz, namerde muhtaç olmadığımız, kendi MİLLİ MARKALARIMIZI kendimiz çıkardığımız ve bütün dünyaya kendi ürünlerimizi ihraç edebildiğimiz zaman ; GÜÇLÜ ve BAĞIMSIZ BİR ÜLKE OLABİLİRİZ.
TEK ÇARE MİLLİ SANAYİMİZİ KURMAK, MİLLİ MARKALARIMIZI ÜRETMEKTİR. İŞTE O ZAMAN DÜNYANIN EN BÜYÜK 10 EKONOMİSİ ARASINDA YERİMİZİ ALIRIZ.