BAŞARI HİKAYESİ: PROF.DR. AZİZ SANCAR

8 Eylül 1946’da Mardin’in Savur kasabasında doğdu. 8 kardeşten 7.si olan Aziz Sancar’ın babası çiftçiydi, annesiyse çocuklarla ve evle meşguldü. Çocukluğu kardeşleri ve anne-babasının yanında, evlerinin önünde uzanan vadide meyve, ceviz ve sebze yetiştirmekle geçti. Yıl boyunca ailesine et ve süt veren birkaç çiftlik hayvanları da vardı.

İlköğretimi Savur’da, liseyi Mardin’de okuyan Aziz Sancar hep sınıf birincisi oldu. En sevdiği dersler matematik, Türkçe, Fransızca ve kimyaydı. Lisedeki kimya öğretmeni sayesinde kimyacı olmaya karar verdi.
Liseyi bitirdikten sonra İstanbul Üniversitesinde kimya sınavına girdi. Doktor olmak isteyen Mardinli beş arkadaşının ısrarıyla tıp fakültesi sınavına da girdi. Her iki sınavda da başarılı oldu ama arkadaşlarının “Beraber hareket edelim.” önerisini kabul ederek İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesine girdi. Tıp fakültesinde okurken en önemli sorunu başarısızlık korkusuydu. Türkiye’nin en iyi okullarından gelmiş olan başarılı öğrencilerle sınıf arkadaşlarına küçük bir kasabadan gelen bir öğrencinin de başarılı olabileceğini göstermesi gerektiğini düşündü. Bu nedenle kendisini tamamen derslerine verdi.
Tıp fakültesinin ikinci yılında, ilk kez DNA çift sarmalı hakkında bilgi sahibi oldu. DNA’nın yapısına hayran kaldı ve okulu bitirdikten sonra biyokimyacı olmaya karar verdi. Tıp fakültesinin son yılında görüştüğü biyokimya bölüm başkanı Sancar’a “tıp diploması alan birinin temel araştırmada uzmanlaşmadan önce en az iki yıl doktorluk yapması gerektiğini” söyledi.
Aziz Sancar, bölüm başkanının tavsiyesi ile mezun olduktan sonra Mardin’in Sürgücü köyünde doktor olarak çalışmaya başladı. Burada hem Sürgücü halkına hem de çok uzak köylere hizmet götürdü. Hastalarının birçoğu hayatlarında ilk kez bir doktor görüyordu. Sağlık Bakanlığının kendisine verdiği maaşın çoğunu hastalarına ilaç ve küçük çocuklara oyuncak almak için harcadı.
Ancak hekimlik yaparken aklında çeşitli sorular vardı. Örneğin streptomisinin öldürdüğü tüberküloz bakterisini penisilinin neden öldürmediğini anlamak istiyordu. Dolayısıyla bir yandan doktorluk yaparken bir yandan da yurt dışında biyokimya okumak için burs başvuruları yaptı.
1971 yılında NATO bursunu kazanarak ABD’deki Johns Hopkins Üniversitesi Biyokimya Bölümünde lisansüstü eğitimine başladı. Tıp fakültesinin son yılında yaşadığı sosyal uyum sorunu nedeniyle Türkiye’ye dönerek Savur’da doktorluk yapmaya karar verdi.
Türkiye’ye döndü ancak aklı hâlâ ABD’de bilimsel çalışma yapmaktaydı. Johns Hopkins Enstitüsünde DNA onarımını keşfeden Dr. Stan Rupert ile çalışmak istiyordu. Bu yüzden 1974 yılında ABD’ye tekrar gitti ve araştırmalarına Rupert’in laboratuvarında devam etti.
ARGE ÇALIŞMALARI
Aziz Sancar 1982 ilkbaharında hiç beklemediği bir gözlem yaptı. Ekzinükleaz enziminin bakteri DNA’sındaki hasarlı nükleotidleri taşıyan 12-13 nükleotid uzunluğunda bir parçayı kesip çıkardığını keşfetti. Kesip çıkarma sonucu DNA’nın hasarlı sarmalında oluşan boşluk doldurulur ve DNA’nın serbest uçları birbirine bağlanır. Böylece DNA onarımı gerçekleşir. Oysa insanlarda durum daha karmaşıktır.
Aziz Sancar 1987 yılında dikkatini 20 yılı aşkın bir süredir çözümlenememiş olan insandaki nükleotid kesip çıkarmalı onarımın mekanizmasına yönlendirdi. Sonunda 8 Kasım 1991’de insanlarda kesip çıkarılan nükleotid parçasına rastladı. İnsanlarda DNA’daki hasarlı nükleotidleri içeren 27-30 nükleotid uzunluğunda bir parçanın nasıl kesilip atıldığını ve oluşan boşluğun uygun şekilde doldurulduğunu gözlemledi. Ayrıca bu mekanizmanın 16 gen tarafından sentezlenen 16 protein ile işlediğini buldu.
Aziz Sancar, çalışmalarına, E. coli bakterilerde morötesi ışığın DNA’da neden olduğu hasarı onaran fotoliyaz enziminin ışığı nasıl algıladığı sorusu üzerine başlamıştı. Ancak insanda fotoliyaz bulunmaz. İnsanda fotoliyaz enzimini kodlayan gene benzer genler bulundu. Sancar bu genlerin kodladığı proteinlerin DNA onarımı etkinliği göstermediğini belirledi.
Aziz Sancar, 2015 YILINDA “DNA onarımı” ile ilgili çalışmaları nedeniyle Nobel Ödülü’ne layık görüldü
Aziz Sancar, Nobel Ödülü’nü kazandıktan sonra para ödülünü ABD’ye giden gençlerin geçici olarak kalabildiği ve aynı zamanda Türk Kültür Merkezi olarak faaliyet gösteren Türk Kültür Evi’ne bağışladı. Ayrıca Sancar, 19 Mayıs 2016’da Nobel Madalyası’nı Anıtkabir’e bıraktı. PTT ise Sancar’ın adına pul bastırdı.
Kaynak: Tübitak Bilim Genç