AYNI ANDA YAŞANIYOR HERŞEY
Aynı anda yaşanıyor her şey.
Aynı anda gerçekleşiyor.
Sen adımını atınca sabah evden dışarı doğru başka adımlar da atılıyor seninle
beraber ama başka duygularla.
Sen adımını atınca evden dışarı doğru sabah, başkaları da dünyanın başka
yerlerinde akşamın bir vakti eve doğru adım atıyor ama başka duygularla.
Başkaları atamıyor adımlarını o vakitlerde. Kah hareket ettiremediklerinden
ayaklarını. Kah hastalıktan. Kah donmuş oluyorlar o vakitte bir çığ ortasında.
Bazılarının da olmadığından ayakları.
Kimileri bir ev bulamıyor ayaklarını içeriye sokacak. Kimileri de olmadığından
zaten bir evi. Dışarısı ya da içerisi diye bir kavram zaten yok onlarda.
Aynı anda yaşanıyor her şey.
Elini yukarı doğru kaldırıyor bir bebek hayatında ilk kez. Gururla. Coşkuyla.
Diğeri de kaldırıyor bir savaşın ortasında silahlar ona doğru doğrulmuşken
çaresizce. Ürkek. Korkuyla. Başkaları da kaldırıyor ellerini ama başka
duygularla. Kimi sevinçle. Kimi aradığını bulma ümidiyle bir kapı ziline doğru.
Kimi yorgun başının arkasında birleştirmek için ikisini de. Kimi işaret edecek
gökyüzünü. Bir sevdiğine bir yıldızı gösterecek aynı anda baksınlar hep diye.
Kimisi de kaldıramayacak. Yok çünkü elleri.
Aynı anda yaşanıyor her şey. Aynı anda kulak kabartıyor insanlar. Kimi
gürültüye. Kimi silah sesine. Kimi sevdiğinden gelecek bir sese. Bir musiki
ritmine. Şefkatin sesine. Anneye. Babaya. Kardeşe. Kimisi de kabartamıyor hiçbir şeye.
Çoktan vaz geçmiş. Duymuyor çünkü.
Aynı anda yaşanıyor her şey ama başka duygularla.
Aynı anda açılıyor dudaklar. Kimisi teselli etsin diye. Kimisi korkutmak amacıyla.
Kimisi tehdit etmek, Kimisi bir bebeğe ninni olsun diye. Kimisi sevdiğini söylesin.
Kimisi de kızsın bağırsın için. Bazıları hiç açmıyor dudaklarını. Dilsiz
demişler onlara. Onlar da kabullenmiş.
Siz nefes alırken başkaları da alıyor. Bazıları alamıyor. Bazıları son kez
alıyor. Ya bir maden ocağında, ya bir hastane odasında. Veremiyor. Aldığı son nefesle kalıyor.
Başka başka duygularla görünmekle beraber, başka başkaymışız gibi sandığımızda
bile, hep beraber yaşanıyor her şey aslında.
Birisi nefessiz kaldığında herkes nefessiz. Birisi korktuğunda, birisi
güldüğünde, birisi sevdiğinde, birisi ağladığında, birisi nefret ettiğinde,
öfkelendiğinde…
Her kes bir oluyor.
Bir bütünüz de başka başkaymışız gibi görünüyoruz desem.
Zulmettiğinde bir kurt bir koyuna hepimizin boynuna asılıyor bir zincir.
Ayrı ayrı gidiyor gibi görünsek de yolda görünmez bağlarla bağlıyız birbirimize.
İyiliğin miktarı artınca yol aydınlanıyor. Kötülüğün sayısı artınca da karanlık
basıyor.
İyi olmayı anlayalım diye verilmiş gece.
Özürler dileyelim, düşünüp tefekkür edelim, tefekkür ederek dinlenelim diye
gece. Sabaha iyiler olarak uyanalım diye.
İyiliklerle birbirimize dokunup aydınlığı çoğaltalım diye zıtlar var yaşamda.
Zıddından anlayalım diye her şeyi.
O yüzden sabah atarken adımlarımızı, atamayanları da yüklenip, iyi ellerle
dokunmak için başkalarına, çıkmalı yola.
Nasılsa bir başkası da size dokunacak iyi ellerle.
Ne kadar azalırsa siyah el, o kadar aydınlık olacak ve o denli hızlı yol
alınacak.
Diyor ya Sevgili’nin Sevgilisi:
“Kim bir kardeşinin ihtiyacını gidermek için yürürse, bu kendisi için on sene
itikâf etmesinden hayırlıdır. Kim Allah rızası için bir gün itikâf ederse Allah
onunla cehennem arasına üç engel koyar. Her bir engelin arası doğu ile batı
arası kadardır.”
Yine Peygamber efendimiz buyurur ki; “Müslüman, Müslüman’ın
kardeşidir. Ona zulmedemez ve ona zarar veremez. Kim kardeşinin ihtiyacını
giderirse Allah da onun ihtiyacını giderir. Kim bir Müslüman’ı sıkıntıdan
kurtarırsa Allah da onu kıyamet gününde sıkıntıdan kurtarır.
Kim bir Müslüman’ın ayıbını örterse Allah da kıyamet gününde onun ayıbını örter.”
BAŞKALARINA İYİ ELLERLE DOKUNMAK İÇİN ÇIKMALI YOLA HER SABAH..
Dr. Faik Özdengül