ALLAHIM NEDEN BEN ? – Dr. İlhami Pektaş
Zaman zaman kendimize “Neden ben?”, neden bütün aksilikler beni buluyor, neden ters ve sinirli insanlar benim karşıma çıkıyor? Neden dünyadaki 7.6 milyar insan içinde ben bu hastalıklarla, sıkıntılarla uğraşıyorum, neden her şey gelip beni buluyor? Neden hiçbir işim kolay olmuyor? Neden ben şanssızım ? Ben bu cezayı hak edecek ne yaptım? diye sorduğumuz olmuştur.
Peki, Bizim bu dünyada yaşamış, gelmiş geçmiş milyarlarca insan arasında ne gibi bir ayrıcalığımız var ki onlara olanların bir kısmı da bize de olmasın? Yani neden biz olmayalım? Kendimizi, başımıza gelenleri hak etmediğimizi düşünürüz değil mi ?
Fakat biliyoruz ki her şey kader ile takdir edilmiştir. Kaderin içinde olmadığı hiçbir şey yoktur. Yaratılan her şeyin bir kaderi vardır. Bir şeyin başlangıcı ve sonu arasında geçen her şey kaderle belirlenmiştir. Doğum ve ölüm arasında geçen her şey, Allah’ın iradesi ile herşeyi önceden bilip şekillendirmesi ve tayin etmesiyle olur.
Allah insanı hür yaratmış ve kendi seçimleri doğrultusunda kaderini belirleyerek hayatını önceden şekillendirmiştir. Allah’ın her şeyi önceden bilmesi onun kudreti ve ilmiyledir. İnsanın kendi seçimleri doğrultusunda kaderi önceden belirlemiştir yani insanın nasıl yaşayacağı ve nasıl davranacağı Allah katında önceden bellidir. Allah insanı hür yaratmıştır ve insanın işlediği hayırda şer de kendi iradesiyledir. Kader tercihlerimize göre şekillenmektedir. Bizler seçimler yapıyoruz ve evren ona göre bir karşılık vererek biçimleniyor. Gideceğimiz şehir gibi. Bir şehre giderken otomobil, otobüs, tren, gemi, uçakla gitme tercihimiz, yada otomobil ile gidiyorsak hangi yoldan gideceğimiz, nerelerde konaklayacağımız bizim tercihimize göre şekillenir ve yol boyunca olacaklar yaşanır. Allah, neyi tercih edeceğimizi de önceden bilir.
Hayatımızda bizim önceden tercih edemeyeceğimiz ve değiştiremeyeceğimiz şeyler de vardır. Örneğin doğduğumuz ülke, yaşadığımız şehir, anne ve babamız, ailemiz, genetik yapımız yani cinsiyetimiz, vücudumuzun yapısı, esmer, kumral yada sarışınlık, kısalık, uzunluk, zayıflık, şişmanlık, doğuştan genetik bir hastalığımızın veya sakatlığımızın olup olmaması gibi şeyler bizim irademizin dışında oluşmaktadır. Kader tüm bu özellikleri de kapsayan ve birlikte yaşanan yada buna göre gelişecek ve yaşanacak şeylerin bir bütünüdür.
Başımıza gelen her şey takdiri ilahidir. Kaza ise Allah’ın önceden belirlediği şeylerin zamanı gelince yine onun iradesi ve takdiriyle ortaya çıkmasıdır. İnsan özgür irade sahibi olduğu için tüm yaptıklarından da sorumludur. İnsanın, özgür iradeli olması Yaratıcı’nın iradesidir.
Tarihe baktığımızda insanlar içinde en ağır sınava tabi tutulanlar Peygamberler ve onların yakınları olmuştur. Âdem aleyhisselam, yasak ağacın meyvesi ile sınandı, yıllarca sıkıntı çekti, iki evladından biri diğerini öldürdü. Nuh aleyhisselam, inadı yüzyıllar süren kaba ve inatçı kavmi ve oğluyla imtihan oldu. İbrahim aleyhisselam, Nemrut tarafından ateşe atılmak ve Allah için oğlunu kurban etmekle imtihan edildi. Lut aleyhisselam, ahlaksız kavmi ve ihanet eden hanımı ile imtihan edildi. Musa aleyhisselam, çok sıkıntı çekti, doğduğu sene Firavun bütün erkek çocukları öldürdü. Yunus aleyhisselam, balığın karnında bulunduğu o zorlu süreci yaşadı. Eyyüb aleyhisselam, kendisini saran şiddetli hastalık ve fiziksel zorluklarla mücadele etti. Yakup aleyhisselam, çocuklarının kıskançlığı ve Yusuf’u kaybetmenin üzüntüsü ile ağlamaktan gözlerini kaybetti. Yusuf aleyhisselam, kardeşlerinin ihaneti, kuyuya atılma, kölelik, Züleyha, zindanlar ve sultanlıkla imtihan oldu. Zekeriya aleyhisselam, ağacın içinde ağaçla birlikte testereyle kesildi. Harun aleyhisselam, kendisini yalanlayan ve putperest kavminin zulmüne uğradı. Yahya aleyhisselam, dönemin zorlu inkarcıları tarafından şehit edildi. İsa aleyhisselam, çarmıha gerilerek öldürüldü. Hz. Peygamber efendimiz, Allah yolunda, hiç kimsenin görmediği eziyetlere katlandı. Halifelerinden, Hazret-i Ömer, namaz kılarken, Hazret-i Osman, Kur’an-ı kerim okurken şehid edildi. Hazret-i Ali’nin camide şehit edilmesi ve Hazret-i Hüseyin’in başına gelenler…
Tüm bu belâ ve musibetlere rağmen onlar, mübarek davaları için sabır ve sebatla Allah’ı ve O’nun emirlerini tebliğde sonunda ölümde olsa yollarına büyük bir inançla devam ettiler. Biliriz ki hiçbir zafere çiçekli yoldan gidilmemiştir.
Bugünlerde çevremizde kimle konuşursak hayatından memnun olan bir kimseyi göremiyoruz. Herkesin bir derdi, herkesin bir sıkıntısı var. Kimi hasta, kimi iflas etmiş, kimi borçlu, kimi boşanmış, kimi ihanete uğramış, kimi işsiz, kimi yetim, kiminin az geliri kiminin ise çok geliri var. Ama hiç kimse halinden memnun değil. “Allah’a çok şükür” diyene çok az rastlarız. Hayatta sıkıntılar olabilir, bizler dayanamayacak hale gelmiş olabiliriz ama yine de yüce yaradana teslim olup “Çok şükür” diyebilmemiz gerekiyor. Nasıl ki dünyanın nimetlerini tatmaktan zevk alıyorsak, sıkıntılarına da razı olmalıyız. Hayatta hiçbir şey olduğu gibi kalmaz. Yaşam sürekli değişim halindedir.
Hep en büyük sıkıntı bizim sıkıntımız zanneder ve halimize kahrederiz. Bunlar ya maddi yada manevi sıkıntılarımızdır. Sahip olduğumuz şeyler az olabilir ama hayırlı olması daha önemlidir. Dünyada bizim sahip olduklarımıza sahip olamayan milyonlarca insan var.
Genelde çoğu zaman başımıza gelen her hangi bir sıkıntı için hep birilerini suçlarız. Kendi başına gelene inanamaz insan, kabullenemez hep itiraz eder… Haksızlığa uğradığını düşünür…
Yaradan’a her zaman niçinsiz ve nedensiz teslim olup, tevekkül edip sabretmek ve dünyada daha önce yaşamış ve şu an yaşayan diğer tüm insanların yaşadığı sıkıntıları düşünerek halimize şükretmemiz gerekiyor.
Efsane Wimbledon’un ilk zenci şampiyonu Arthur Ashe, kan naklinden kaptığı AIDS’den ölüm döşeğindeydi. Dünyanın her köşesindeki hayranlarından mektuplar yağmaktaydı.
Bunlardan bir tanesi şöyle soruyordu:
– ALLAH böylesine kötü bir hastalık için neden seni seçti?
Arthur Ashe cevap verdi:
– Tüm dünyada 50 milyon çocuk tenis oynamaya başlar. 5 milyonu tenis oynamayı öğrenir.
500 bini profesyonel tenisçi olur, 50 bini yarışmalara girer, 5 bini büyük turnuvalara erişir, 50’si Wimbledon’a kadar gelir, 4’ü yarı finale, 2’si finale kalır.
Ben şampiyon olup, elimde şampiyonluk kupasını tutarken ALLAH’ a Neden ben? diye hiç sormadım. Şimdi sancı çekerken, ALLAH’ a nasıl niye ben? derim.
Mutluluk insanı sevecen yapar. Zorluklar güçlü yapar. Hüzün ise bizi gerçekten insan yapar. Yenilgi mütevazı kılar. Başarı insanı ışıldatır. Ama başarılı oluşumuz değil, yalnızca Allah, yolumuza devam etmemizi sağlar. Allah’a asla ‘Niye ben?’ diye sormayın! Ne olacaksa zaten olacak. O’nun kendine has usulleri vardır. Başınıza gelecek her şey, kendi iyiliğiniz için olur. İnançlı olun. İnancınızı koruyun.