BUDA GELİR BUDA GEÇER- Dr.İlhami Pektaş
Bu dünyada hiç bir şey kalıcı değildir her şey gelir ve geçer. Ne sahip oldukların, nede yaşadıkların. Hayatı ne bir fotoğraf karesi gibi durdurup bir köşeye koyabilirsin, ne de bir film karesi gibi geriye alabilirsin. Hiç bir şey olduğu gibi kalmaz. Bugün zengin, yarın fakir olabilirsin. Bugün sağlıklı, yarın hasta olabilirsin.Bugün mutlu, yarın kederli olabilirsin. Bugün genç, yarın yaşlı olabilirsin. Bugün iş sahibi, yarın iflas edebilirsin. Bugün var yarın yok. Hiçbir şey için benimdir demeyeceksin. Çünkü ne mal ve mülk, ne para, ne emlak, ne sevgili, ne eş, ne çocuk, ne huzur, ne de keder her zaman seninle kalmayacak ve sadece hayat yolculuğunda sana bir müddet eşlik edeceklerdir. Hayatta her şey gelip geçicidir. Gelir ve geçer. Hayatta hiç bir şey olduğu gibi kalmaz.
Yaşadığımız her şeyin mutlaka bir başı ve bir sonu vardır. Bu nedenle, olumsuz bir şey yaşadığınızda, üzülseniz bile hemen çaresizliğe kapılmayın. İyi şeyler yaşıyorsanız da tadını çıkarın ve anı defterinizde güzel bir anı olarak onu saklayın. Sadece yaşadıklarınızdan bir ders çıkararak ilerleyin. Gerçek şu ki her şey gelip geçmesine rağmen, yaşanmış şeylerden de deneyim kazandığın bir şeyler mutlaka olacaktır. Öğrendiğimiz şeyler hafızamızda ve ruhumuzda varlığımızın bir parçası olarak bize gelecek için ışık tutacaktır.
Bununla ilgili güzel bir hikaye vardır ;
Seyyahın yolu uzak bir diyarda şirin bir köye düşer. Köylülere, tanrı misafirini ağırlayacak biri var mı diye sorar. Köylüler, seyyaha, ancak çiftlik sahibi Süleyman diye birinin yardımcı olacağını ve oraya gitmesini söylerler. Seyyah yoldayken birkaç köylüyle daha sohbet eder. Köylülerden Süleyman’ın, o yörenin en zenginlerinden biri olduğunu birde Hasan isimli bir başka çiftlik sahibi olduğunu öğrenir. Seyyah, Süleyman’ın çiftliğine ulaşır. Köylülerin dedikleri gibi Süleyman misafirini çok iyi karşılar. Seyyah çiftlikte yer, içer ve dinlenir. Süleyman’a ve ailesine kendisini çok iyi ağırladıkları için teşekkür eder ve tekrar yola çıkmadan önce der ki:
– Böyle nimetlerle ödüllendirildiğin ve zengin olduğun için hep şükretmelisin.
Süleyman de seyyaha der ki:
– Zenginlik dediğin nedir ki, hiçbir şey olduğu gibi kalmaz. Bazen gerçek, görünen değildir. Bu da gelir, buda geçer…
Seyyah, Süleyman’ın cevabını uzun uzun düşünür. Aradan birkaç yıl geçtikten sonra, seyyahın yolu yine aynı köye düşer. Süleyman’ı ziyaret ederim, beni yine güzelce ağırlar diye düşünür. Köylülerle konuşurken Süleyman’ın fakirleştiğini Hasan’ın yanında çalışmaya başladığını öğrenir.
Seyyah, Süleyman’ı merak eder ve Hasan’ın çiftliğine gider. Süleyman’ı eski püskü elbiseli, birazda yaşlanmış halde bulur. Nasıl oldu da hizmetkar durumuna düştüğünü sorar. Süleyman çiftliğinin bir sel felaketinde yıkıldığını, tüm hayvanlarının telef olduğunu, topraklarının da işlenemez hale geldiğini, tek çare olarak selden hiç zarar görmemiş ve biraz daha zenginleşmiş olan Hasanın yanında çalışmak zorunda kaldığını anlatır. Seyyah, Süleyman’ in haline üzülür.Süleyman, yine de seyyahı bir yere bırakmaz, son derece mütevazi olan evinde misafir eder. Kıt kanaat yemeğini onunla paylaşır. Seyyah, vedalaşırken, Süleyman’a olup bitenlerden ne kadar çok üzgün olduğunu söyler ve Süleyman’dan su yanıtı alır:
– Üzülme, Bu da gelir, buda geçer…
Uzun yıllar geçtikten sonra, seyyahın yolu yine aynı bölgeye düşer. Eski dostuna ziyarete gider. Bir süre önce ölen Hasan, ailesi olmadığından, bütün varını yoğunu, en sadık hizmetkarı ve eski dostu Süleyman’a bırakmıştır. Süleyman, Hasan’ın konağında oturmaktadır. Büyük arazileri ve binlerce sığırı ile yine o yörenin en zengin insanı olmuştur. Seyyah, eski dostunu iyi gördüğü için ne kadar çok sevindiğini dile getirdiğinde yine aynı yanıtı alır:
– Bu da gelir, buda geçer…
Birkaç yıl sonra Seyyah yine Süleyman’ı arar. Ona bir tepeyi gösterirler. Tepede Süleyman’ın mezarı vardır ve mezar taşında şöyle yazmaktadır:
“Bu da gelir, buda geçer…“
Seyyah, üzgün bir şekilde, “Allah Allah, ölümün nesi geçecek?” diye düşünür ve gider. Ertesi yıl, Seyyah, Süleyman’ın mezarını ziyaret etmek için geri döner ama ortalıklarda mezar falan kalmamıştır. Büyük bir sel gelmiş, bütün vadiyi, tepeyi silmiş süpürmüş ve Süleyman’ın mezarından geriye hiç eser kalmamıştır.
O yıllarda, ülkenin sultanı, kendisi için çok değişik bir yüzük yapılmasını ister. Bu öyle bir yüzük olacaktır ki, sultan mutsuz olduğunda umudunu tazeleyecek, mutlu olduğunda da, mutluluğun rehavetine kendini kaptırmasını önleyecektir.
Hiç kimse, sultanın istediği gibi bir yüzük yapamaz. Sultanın kuyumcusu seyyahın eski bir dostudur, ondan yardım ister. Seyyah, nasıl bir yüzük yapacağını dostuna söyler.
Kuyumcu yüzüğü hazırlar ve yüzük sultana sunulur. Son derece sade bir yüzüktür bu, bir süre sonra yüzük sultana sunulur. Sultan önce bir şey anlamaz, çünkü son derece sade bir yüzüktür bu. Derken üzerindeki yazıya gözü takılır, biraz düşünür ve yüzüne büyük bir mutluluk ışığı yayılır. İstediği şey gerçekleşmiştir.
Yüzüğün üzerinde :
“Bu da gelir, buda geçer” yazmaktadır.