EN KIYMETLİ HAZİNEMİZ ZAMANDIR- Dr. İlhami Pektaş

Zaman tüm canlılara eşit olarak verilmiştir. İnsan doğar, yaşar ve ölür. Doğumu ve ölümü arasında iyi yada kötü işler yapar. İnsan yaptıklarıyla ve eserleriyle hafızalarda kalır. Zamanın kıymetini bilmemek hayatın kıymetini bilmemektir. Elden çıkınca kazanılmayan geri getirilmesi asla mümkün olmayan, ne yapsak da telafi edemeyeceğimiz fakat akıllıca kullanmamız gereken en kıymetli hazinemiz olan tek şey zamandır. Bundan 20 yıl sonra, yaptıklarımız için değil, yapamadıklarımız için üzüleceğiz. Şimdi halatları çözmenin, güvenli limandan uzaklara yelken açmanın ve rüzgarı yakalamanın, araştırmanın, düşlemenin ve keşfetmenin tam zamanı.

Bununla ilgili güzel bir hikaye vermek istiyorum.

Genç adam yoğun iş temposundan iyice bunalmıştı. Vakit akşama yaklaşıyordu, ama mesai kavramına çok yabancı olduğu için evine ne zaman gideceği belli değildi. Başını iki elinin arasına aldı, gözlerini sıkıca kapadı. Çok para kazanıyordu. Yöneticiydi, bir çok insanın imrenerek baktığı bir konumdaydı. Ama yaşadığı hayatı hayat olarak görmüyordu. “Bu ne biçim hayat böyle!” diye söylendi kendi kendine Hafta sonlarında dahi evine gidemiyordu. Toplantılar, iş seyahatleri, yazışmalar ve koşuşturmacalarla geçen koca bir hayat.

Ailesine, çocuklarına vakit ayıramıyordu.

Pek çok yakın dostunun adını dahi unutmuştu. Bu karamsarlık içinde kıvranırken, bir den çekmecesindeki küçük radyosu aklına geldi. Radyoyu açtı. Yayınlanan müzik parçası ile biraz rahatladığını hissetti. Müziğin ardından yaşlı bir adamın konuşmasıyla gayri ihtiyari radyoyu kapatmak istedi.

Ama birden durdu. ilginç bir teoriden bahsedeceğini söylüyordu yaslı adam. “BİN MİSKET TEORİSİ”ni anlatacaktı. Merakla dinlemeye başladı.

“Birgün oturdum ve biraz aritmetik yaptım. Ortalama bir kişinin yetmiş beş yaşına kadar yaşadığını varsaydım. Biliyorum, bazıları daha çok, bazıları da daha az yaşar. Ama biz yetmiş beş sene yaşadığını düşünelim.

Bir yılda 52 hafta olduğu için, 75’i 52 ile çarptım ve ortalama ömre sahip bir insanın tüm hayatında yaşayacağı Cumartesi sabahı sayısı olarak 3900 rakamına ulaştım.

“Simdi beni iyi dinleyin. En önemli kısmına geliyorum. Bütün bunlari ayrıntılı olarak düşünmeye elli beş yasında başlamıştım. Yaptığım hesaba göre bu yasa kadar 2180’in üzerinde Cumartesi yaşamıştım ve eğer yetmiş beş yasına kadar yaşarsam, yaşayacağım Cumartesi sayısı sadece bin adet olacaktı”.

“Bir oyuncak dükkanına gittim ve elindeki tüm misketleri aldım. 1000 adet misketi bir araya getirmek için üç tane daha oyuncakçı dükkanını ziyaret ettim. Bunları eve getirdim ve atölyemdeki radyomun yanında duran büyük, şeffaf bir kavanozun içine hepsini doldurdum. O günden sonra, her Cumartesi kavanozdan bir tane aldım. Misketlerin azaldığını gördükçe, hayatımdaki önemli şeyleri daha fazla DÜŞÜNME’ ye başlamıştım. Anladım ki, dünyadaki zamanımın akıp gittiğini seyretmek kadar önceliklerimi düzene koymama hiçbir şey yardım edemez.”

“Yaşlı adamın anlattıkları öylesine etkiliydi ki, genç iş adamı adeta dünyadan kopmuş, radyoya kilitlenmişti. Yaşlı adam şu cümlelerle konuşmasını tamamladı :

“Programı kapatmadan önce şimdi size son bir şey daha anlatacağım. Bu sabah kavanozun içindeki son misketi de aldım. Eğer önümüzdeki Cumartesiye kadar yaşarsam, bana biraz daha zaman verilmiş olacak. Unutmayın, hepinizin kullanabileceği en önemli şey, biraz daha fazla zamandır.

Ama bu zaman verimli geçen, ibadet ve iyiliklerle dolu olmalıdır. Nefeslerimiz sayılı, zamanımız sınırlı. Ömür, nasibimize düşen zaman parçası… Hayatın gayesini ve manasını anlamayan, zamanı değerlendiremez. Zamanı değerlendiremeyen de ömrünü boşa geçirmiş olur.