KADERİN AĞLARI GENLER ve HARAMIN KALITIM ÜZERİNDE ETKİSİ – Dr.İlhami Pektaş

Bu yüzyılın ortalarında kalıtımsal mirasın geçiş yolu olan kromozomların, genlerin ve genetik şifrenin taşıyıcısı DNA yapısının keşfiyle, insanlık tarihinde belki etkisi gelecekte çok daha belirginleşecek olan “genetik devrim” damgasını vurdu.

İnsanın bazı özellikleri tamamıyla kalıtımsaldır, yani ona doğuştan verilen özelliklerdir. Örneğin cinsiyet, boy, zeka, göz rengimiz, saç ve ten rengi, burnumuzun şekli gibi birçok bedensel özelliğimiz hemen tamamıyla genetik olarak kalıtım tarafından belirlenmektedir. Bazı özelliklerimiz ise tamamıyla çevreseldir: Saçımızı kestirme biçimimiz, konuştuğumuz dilin türü, davranış şekli, yeme alışkanlığı, giyinme biçimimiz gibi. Biz insanlar yaşayan bir organizma olarak, yaşam döngümüzün her aşamasında, hem doğuştan getirdiğimiz genetik mirasa hem de çevresel etkenlere bağlı bir biçimde görünüm ve davranış olarak farklılaşırız.

Çocuk ya da genç, hoşa giden veya gitmeyen bir tutum gösterdiğinde, bu tutumun hep hesapta tutulan ve sorgulanan sorumlularından biri de kalıtımsal mirasıdır. Günlük yaşamda tıpkı babasına, annesine, dayısına yada teyzesine çekmiş dediğimiz gibi Atalarımız da “Dede ekşi koruk yemiş, torununun dişi kamaşmış” diye boşa söylememişler.

Bugün tıbbın alanına giren birçok rahatsızlıkta, belli ölçülerde nesilden nesile genetik bir geçiş olduğunu biliniyor. Bu gerçek, biyolojik ve ruhsal rahatsızlıklar, ahlaki ve davranış bozuklukları için de geçerlidir.

İnsanın davranışlarını nelerin belirlediği sorusunun cevabını genetik yapı, ahlak ve bilimin kesiştiği bir yerde sorgulayabiliriz.
Bilim dünyasında bedensel-biyolojik ve ruhsal-davranışsal yapımızı birlikte şekillendiren bu faktörlerin genetik-kalıtımsal olanlarına “doğuştan getirdiklerimiz”, çevresel-kültürel etkilerle oluşan özelliklere “sonradan kazandıklarımız” adı verilmektedir.

Vücudumuzda değişik genler tarafından kodlanan yüzlerce değişik protein ve hormon görev yapmaktadır, bunların yapısı ve miktarı değişik karakterlerin oluşmasına sebep olabilmektedir.

Sonradan kazandıklarımızda çevresel faktörlerin genlerimizde yaptığı değişimler, bozulmalar, hasarlar çok ama çok önemlidir. Yiyecek ve içeceklerde bulunan kimyasal maddeler ve hormonlar gibi haram maddeler de genetik yapıyı değiştirir. Sürekli rüşvet ve haram ile geçinen insanların genetik yapısında oluşan farklılaşma ve mutasyonlar ile bu özelliklerini gelecek nesillere taşır. 
Yani haksız kazanç masum değildir ve genetik yapıyı bozarak tüm gelecek nesli etkiler.

Genetik yapı üzerinde yapılan çalışmalar, insanların suça eğiliminden, eşcinselliğe, eş seçiminden kişilik yapısına varıncaya kadar insan hayatında belirleyici rol oynayacak en önemli unsurların genler olduğunu göstermiştir. İnsanın fıtratının şekillenmesinde genlere, buna bağlı olarak sentezlenen hormonlara ve kültüre, kaderî programda birlikte rol verilmiştir. 
Şizofren olan kişilerin aile bireylerinin şizofreni geliştirme ihtimali gelişigüzel olarak seçilen bireylere oranla yaklaşık olarak 8 kat daha fazladır.

Araştırmalar genellikle suçlu aileler ile çocuklarının suç işlemesi arasında bir ilgi olduğunu tespit etmiştir. Genetik yapının suç işleme ile ilişkisi sonucu suçun bir nesilden diğer nesile genetik olarak aktarıldığı yönünde bir takım çalışmalar yapılmıştır. Farrington’un Londra’da yapmış olduğu araştırmada babaları suçlu olan çocukların % 63’ün de ileriki süreçte muhtemelen genetik özellikler nedeniyle suça yönelim davranışları sergiledikleri gözlemlenmiştir. 
Haram kazanç/yiyecek-içecek, insan bünyesinde ve aile hayatında, bir bidon temiz suya bir damla mürekkep damlatmaya, ya da bünyeye giren bir mikroba benzer. Vücuda mikrobun girişi görülmez ama yaptığı tahribat bünyede hissedilir ve zamanla bütün vücudu ve gelecek nesilleri etkiler. Haram lokma alındıktan itibaren Rahmanî feyiz ve bereket kalbe inmez. Böylece o kimsenin sıfatı ve karakteri değişir. İnsan midesine giren her haram şey, insan karakteri üzerinde olumsuz tesir yapar. Çocuğunu haram lokma, haram kazanç, kul hakkı ile besleyenler, sonradan hayırlı evlat hasreti çekerler. İmam Gazâlî, “Çocuğun şirret olmasının kaynağı haram yemektir.” der.

Haram lokma ile beslenen insanın dua ve ibadeti, Allah katında kabul edilmez. Haram yiyen insanların evlerinin bereketi kaçar. Haram başta insanın ruhi yapısında ve bedeninde olmak üzere toplumun da yapısında onarılmaz tahribatlara yol açar. Ahlaki çöküşe neden olur. Haksızlığa yol açar, insanlar arasında güveni sarsar, aile ve toplumda huzursuzluk doğurur.

Ailelerinin helal rızıkla beslenmesi, çocuklarının manevî açıdan da selim fıtrat üzere doğmasında etkilidir.