ÖĞRETİLMİŞ CEHALET- Dr. İlhami Pektaş

Cehalet; sözlük anlamıyla bilgisizlik, bilmezlik anlamına gelir. Ancak insanın bilmediğini bilmesi nasıl mümkün olacak? Üstelik kendisi gibi olanların varlığında kendisi gibi olmayanların az da olsa nasıl farkına varacak?

Öğretilmiş cehaletin en büyük etkisi insanlarda herhangi bir konuda filtre oluşumunu engellemektir. Neyi beğeneceğini, neyi seveceğini, ne yapacağını ve nasıl karar vereceğini bilemez. Şartlandırılmıştır, at gözlüğü takılmıştır, her şeye körü körüne inanır ve asla düşünemez, düşünmek istemez. Çünkü birileri onun yerine düşünmekte ve onun yerine karar vermektedir.

Yaşam devam ediyor ama yaşamın içinde ve her alanda öğretilmiş ve öğrenilmiş cehalet üstüne kurulu alışkanlıklar ve bununla ilgili algı yönetimi de onu takip ediyor.

Gelişmiş ülkeler gelişmemiş ülkelerin kalkınmasını istemiyor, Hristiyanlar Müslümanların gelişmesini istemiyor. Kendine güveni olmayan ve uzun yıllar yönetimde kalmak isteyen yöneticiler yönetimindeki insanların öğrenmesini ve uyanmasını istemiyor. Bu nedenledir ki insanların cahil kalması işlerine geliyor ve onların gelişmesini, ilerlemesini asla istemiyorlar. Çünkü insanlar, toplumlar gelişirlerse onlara mal satamazlar, silah satamazlar, onları hizmetçi olarak, köle olarak kullanamazlar, ülkelerindeki petrol, gaz, kıymetli metaller gibi doğal kaynaklara el koyamazlar ve uzun yıllar yönetimde, iktidarda kalamazlar. Bu nedenle kendi iktidarlarının devamı için yönettikleri, kullandıkları insanların, toplumların gelişmesini asla ve asla istemezler. Çünki bir insanı, bir aileyi ve bir toplumu yönetmek istiyorsanız onu kendinize muhtaç bırakmalısınız ve bunun içinde düşünemeyen yönetilmeye hazır hale getirmelisiniz.

Hele insanların, toplumların alt yapısı cehaleti öğrenmeye, cehaleti yaşamaya elverişli ise. Kendinden başka kimseyi düşünmeyen, kendi çıkarı ve rahatı için her şeyi yapabilen, gözü maddiyatta ve en ufak çıkar için yanındaki insanları ve ülkesini satmak için çekinmeyen, okumayan, düşünmeyen, hak ve adaleti sevmeyen, kul hakkı tanımayan, helal haram ayrımı yapamayan bir bünyeye de müsait ise.

Yaşamımızın hemen hemen her alanında öğretilmiş cehalet vardır. Bunlardan bir tanesi kişilerin, ailelerin ve toplumların kasıtlı olarak eğitimsiz bırakılması, eğitimden soğutulması, araştırmadan, düşünmeden her şeye körü körüne inandırılmasının sağlanmasıdır. Böyle toplumlarda tüm ihtiyaçlar dışarıdan sağlanarak muhtaç bırakılarak bedel ödetilir.

Bir diğeri özellikle kız çocuklarının okutulmaması, eğitilmemesi ve kız çocuklarının cahil bırakılmak istenmesidir.  Bunun içinde kızların kendilerine biçilmiş çerçeve içinde kalması istenir ki hiç sesi çıkmadan her istenileni yapsın. Cahiliye devrinde insanlar kız çocukları olmasını istemiyor kızı olanlarda toplumda boynu bükük geziyor ve herkesten utanıyorlardı. Bazı toplumlarda kız çocuklarına miras verilmiyor tüm miras erkek kardeşler arasında pay ediliyordu. Günümüzde halen bu cehaleti devam ettiren aileleri görmek mümkündür. Özellikle bazı müslüman ülkelerde Kuran’ın ilk emri olarak OKU denmesine rağmen kızların okutulmaması, daha kendisini tanıyamadan çocuk yaşta evlendirilmesi, eksik görülmesi, mirastan mahrum edilmesi bu ailelerde kızlara yapılan öğretilmiş cehaletin en büyük nedenidir. Eğitimi olmayan kızlar nasıl çocuklarını eğitecek ve nasıl anne babasına, ailesine, çevresine ve topluma faydalı bir insan olacak.

Eğitim sistemi diğer bir örnektir. Öğretilmiş cehalet üzerine kurulu, ezbere dayalı, araştırma ve geliştirmeye önem vermeyen bir eğitim sistemi öyle bir okul ve eğitim ortamı oluşturmalı ki, ne ana baba bu eğitim sisteminden memnun olmalı, ne öğrenci okuldan ve öğretmenden, ne öğretmenler öğrenciden, veliden ve okul müdüründen memnun kalmalıdır. Bu eğitim sisteminde öğrenci ve öğretmen kendini geliştirmemeli, sürekli kaygı içinde, gelecek korkusu içinde halde kalmalıdır.

Bugün müslümanların yaşadığı en büyük sıkıntılar hiç kuşkusuz içinde bulunduğu cehalet, bilgisizlik, düşüncesizlikten ve eğitimsizlikten kaynaklanmaktadır. Müslümanlığın ilk yıllarında Cahiliye Devrini ortadan kaldırıp, sona erdiren islam dini şimdi adeta kendisi bir cahiliye devri yaşamaktadır. Dinimizin temelini teşkil eden “OKUMAK” bizler için adeta yabancı bir terimdir.
Niçin bu haldeyiz? Niçin dinimizde İlim Çin’de bile olsa gidin öğrenin denildiği halde ilimden araştırma ve geliştirmeden yeniliklerden çok uzaktayız? Okumakla, kitapla hiç aramız yok. Kitap okumuyoruz, araştırma yapmıyoruz, merak etmiyoruz. Ancak satın alan, hazıra konan ve rahatlık üzerine bir yaşam kurmuşuz. Okuyan, düşünen ve üreten insanlar olamıyoruz . Hal böyle olduğu için, nesillerimize de aktaracağımız bir bilgi birikimimiz yok maalesef . Ne yazık ki, okuma, araştırma ve sorgulama yeteneğinden yoksun bir yapıyı hala kıramadık. Yada böyle olmasına şartlandırıldık.

Ne acıdır ki Müslüman bir ülkede bir kişinin kitap okumaya ayırdığı zaman için bir Norveçli 300, bir Amerikalı, İngiliz ve Japon ise yaklaşık 200 katını kitap, dergi ve gazete okumaya ayırıyor. Dünya ortalaması ise 3 kat daha fazla. İngiltere ve Fransa’da halkın yüzde 21’i, Japonya’da yüzde 14’ü, ABD’de yüzde 12’si düzenli kitap okurken, müslüman ülkelerde sadece on binde bir kişi düzenli kitap okuyabiliyor. Bir Japon vatandaşı yılda ortalama 25, İsviçreli 10, Fransız 7 kitap okurken, kitap Türkiye’de ihtiyaçlar sıralamasında 235. sırada. Yani kitap önemli bir ihtiyaç değil.

Ülkemizde GSYİH içindeki AR-GE yatırımları payı 1.06 iken bu durum AB ülkelerinde ortalama  yüzde 2 ve OECD ülkelerinde ise yüzde 2.3 seviyesindedir. Müslüman ülkelerde GSYH’nın Ar-Ge çalışmalarına ayrılan pay yalnızca % 0,5’dir. Bu pay G.Kore’de % 4.15, ABD’de % 2.81, Almanya’da % 2.90, Fransa’da % 2.30,  Çin’de % 2 seviyesindedir.  Uluslar arası Patent sayısı bakımından milyonda kişi başına Türkiye’de 7 patent üretilirken, Japonya’da 304, Almanya’da 231, Fransa’da 114, G.Kore’de 196 ve Finlandiya’da ise 386 patent üretiliyor. Dünya Ekonomi Forumu’nun raporlarına baktığımızda, Eğitim, ARGE,  Bilimsel çalışmalar, patent konusunda İslam coğrafyası hem küresel, hem de OECD ortalamasının altındadır.

Bizim Dünya ekonomisinde ilk sıralarda yer alabilmemiz, Müslüman ülkelerin dünyada gelişmiş ülkeler arasında olabilmesi için, bu kara cehalet kıskacından, bu cehalet boyunduruğundan bir an önce kurtulup, kitap okuma, düşünme, erkek ve kız çocuklarının eğitimine eşit olarak önem verilmesi, daha çok çalışma, AR-GE, inovasyon, patent sayılarının artırılması, üretim ve milli markalara en üst seviyede önem verilmesi, bunları birer devlet politikası haline getirmesi gerekiyor.  Cehaletten ancak böyle kurtulabiliriz.

#ilhamipektaş