BATILI ÜLKELERİN MERDİVEN İTME STRATEJİSİ
Türkiye Cumhuriyeti’nin ekonomide en önemli hedefi sanayileşmek, sanayileşmiş ülkelerin safına katılmaktı. O bakımdan hükümetlerimiz; farklı ekonomik programlar uygulasalar da bu hedefi korudular, ta ki 1980 yılına kadar. O yıldan sonra sanayileşme rafa kaldırıldı. Batı dünyası ise sanayileşmişti ve bu avantajını korumak istiyordu. Bu sebepten, Müslüman ülkelerin, özellikle de sanayileşme potansiyeli olan Türkiye’nin, sanayileşmesini önlemek için ne gerekiyorsa yapıyordu. Çareyi Türkiye’yi idare edenlere, “serbest piyasa ekonomisi”ni kabul ettirmekte buldular. Yöneticilerimiz, bir anda serbest piyasacı kesildiler ve şöyle dediler: “Serbest piyasa ekonomisinde, sanayileşmeyi özel sektör gerçekleştirir. Biz bu işi, özel sektöre devrettik.” Oysa sanayileşme tarihinin gösterdiği bir gerçek vardır ki o da şudur: Özel sektör hiçbir ülkede kendi başına sanayileşmeyi gerçekleştirememiştir, gerçekleştiremez de… Devletin desteği, teşviki ve öncülüğü olmadan, sanayileşmek imkânsızdır.
Burada vurgulanmak istenen şey,
Çirkin Batı’nın Türkiye ve gelişmekte olan diğer ülkelere Merdiveni İtme stratejisini uygulamasıdır.
Yani bir atlet düşünün. Dalında rakip tanımıyor, girdiği her yarışta şampiyon oluyor. Kimseye bırakmıyor birinciliği. Katıldığı her koşuda böyle… Bu konumunu sürdürmek için çok çalışıyor, düzenli antrenman yapıyor, performansını koruyor. Zamanı gelince, bileğinin gücüyle yine şampiyon oluyor. Ancak dikkat! Asla kural dışı davranmıyor; herhangi bir hileye, dopinge veya şikeye başvurmuyor. Hep bileğinin hakkıyla kazanmak istiyor ve öyle yapıyor. Sonra biliyor ki hile yaparsa elenebilir, diskalifiye olabilir.
Şimdi bu örneği aklımızda tutarak gözlerimizi dünya ülkelerine çevirelim. Onlar da bir “gelişme yarışı” içindeler. Bakıyoruz, bu gelişme yarışında önde olanlar Merkez ülkeler yani ABD, Almanya, İngiltere, Fransa, Japonya gibi gelişmiş ülkeler. Çalışıyorlar, yeni üretim teknikleri, yeni ürünler buluyor, bunları dünyaya satıp daha fazla kazanıyorlar. Tasarruf ediyorlar, birikimlerini borç verip faiz geliri elde ediyorlar. Konumlarını, dünyanın diğer ülkelerine, Türkiye gibi ekonomik açıdan gelişmek isteyen ülkelere kaptırmıyorlar.
Ancak dikkat! Söz konusu uluslararası yarışta, yukarıda verilen sporcu örneğinden farklı bir durum var: Zengin ülkeler bu uluslararası koşuda kural tanımıyorlar, belden aşağı vuruyorlar; hukuk ve ahlak dışı yollara başvuruyor, hile yapıyor, çelme atıyor, tuzak kuruyorlar. Neden? Geriden gelen ülkelerin, örneğin Türkiye’nin kendilerine yetişmesini önlemek için! Ekonomik bakımdan gelişmekte olan yada az gelişmiş ülkelerinin büyük atılımlar yapıp kendilerine yetişmesini engellemek için, birinciliklerini o ülkelere kaptırmamak için! İşte bu küresel politika “Batı’nın merdiveni itme stratejisi”dir.
Sanayileşmiş bir ülke; zenginliğinin doruğuna ulaştığı zaman, başka ülkelerin kendi bulunduğu mertebeye erişmesini engellemek için, oraya tırmanmasını sağlayan merdiveni iter. O ülkelerin, kendisinin vaktiyle uygulamış olduğu gelişme politikalarına başvurmasını engeller.
Merdiveni itme için uygulanan yöntemler şunlardır :
Bu yöntemlerden İlki
1. Serbest mübadeledir. Türkiye 1963 Ankara Antlaşması ve 1995 Gümrük Birliği Antlaşması kapılarını serbest mübadeleye açmıştır.
İkinci yöntem
2. Borçlandırmadır. Çünkü, Borç alan, emir alır.
3. Üçüncü yöntem Özelleştirmedir. Kamu işletmeleri satılarak, yani özelleştirilerek sağlanır. Burada asıl maksat, kâr getiren şirketlerin yabancılara çok düşük fiyatlarla satılmasıdır.
4. Dördüncü yöntem yabancı sermayedir. Özelleştirmelerle birlikte ülkeye yabancı sermaye girişi de artar. Çoğu zaman hedef özelleştirmeye açılan tesisleri ele geçirmektir, ülke pazarına girmektir. Oysa yabancı sermayenin bir ülkeye ne kadar faydası varsa, belki ondan daha fazla zararı vardır. Böylece ekonomi millî olmaktan hızla uzaklaştırılır, yabancılaşmaya başlamış, en stratejik sektörler, bankacılık, sigortacılık, iletişim, ticaret sektörleri, önemli oranda ulus-ötesi şirketlerin malı olur.
5. Beşinci yöntem toprak sattırmaktır. Yabancıya toprak satışının son derecede olumsuz etkileri vardır. Birincisi millî servet kaybıdır. Yabancıya toprak satışının başka birçok sakıncası vardır. En tehlikelisi ülkede yeni bir azınlık nüfusun oluşmasıdır. Çünkü, Çirkin Batı kendisi bütünleşirken, rakip ülkeleri çözülmeye itmektedir.
6. Bu amaçla altıncı yöntemi kullanır. Seçilen bir hedef ülkede demokrasi, insan hakları gibi değerleri kullanarak- azınlık ve etnisite sorunları- yaratır. Yani farklılıkları teşvik ederler.
Bu yöntemler de başarılı olmazsa darbe yaptırılarak kendi sözlerini dinleyen insanları iş başına getirerek istediklerini yaptırırlar.
Tüm bunları çirkin batı ülkeleri vasıtasıyla derin merkez uygular. Derin merkez en büyük küresel şirketlerin sahipleridir, yöneticileridir. Kendilerinin sürekli büyümesi, zenginleşmesi için, kendileri dışındaki dünyanın, sanayileşmeleri engellenmiş ulus-devlet ekonomilerinin gelişmemesi gerekir. Onlar hep birer pazar olarak kalmalıdır, hep birer hammadde kaynağı olarak kalmalıdır.
Derin Merkez kendini gizler, görünmez; öne taşeronlarını sürer, O taşeronlara uygulatır, gizli stratejisini: ABD yönetimine uygulatır, diğer kapitalist ülke hükümetlerine, Avrupa Birliği yöneticilerine, işbirlikçilerine uygulatır!
Böylece merdiveni iterek karşısında rakip görmek istemez.
Kaynaklar :
[i] M. Hilmi Yıldırım, “Sanayileşmeden Büyümenin Önemsizliği”, Yeni Mesaj, 16.10. 2012.
[ii] Bu stratejiler için bkz: Cihan Dura, “Merkez Ülkeler Merdiveni İtme Stratejisini Nasıl Uyguluyor?” http://www.cihandura.com/eski/index.php…
[iii] Yabancıya toprak satışının sakıncaları hakkında bakınız: Cihan Dura, “Türkiye’de Yabancılara Toprak Satışı Üzerine Gözlemler Ve Hipotezler”,http://www.cihandura.com/eski/index.php…