Nazım’ın ayakkabıları bayramdan bir gün önce gelir. Ayakkabılar babasının dediği gibi siyah ve bağcıklıdır. O gün onları giymez. Ayakkabılarını yatağının altına koyar ve arada çıkartıp onu inceler. O gece onu uyku tutmaz. Sabah evdekiler uyandığında Nazım’ı ayakkabı kutusu kucağında sandalyede otururken bulurlar. Büyük bir heyecanla ayakkabılarını giydiğinde ayakkabı ayağına dar gelir. Fakat bayram günü ayakkabıların ayağına dar geldiğini, ayağını sıktığını kimseye söyleyemez.
İşte hayat da böyledir…..
Kimi zaman dar bir maaş, kimi zaman sevimsiz bir iş. Kimi zaman bir mekan dar ayakkabı olur bize, kimi zaman bir çevre.
Kimi zaman bir sokak, ya da bir şehir…
Kimi zaman dostluklar, arkadaşlıklar, beraberlikler bir dar ayakkabıya dönüşür.
Kimi zaman zamandır dar ayakkabı, geçmek bilmez. Kimi zaman zenginlik, kimi zaman başınızı koyduğunuz yastık…
Bazen canınız yanar. Topallaya topallaya yürürsünüz. Üzülürsünüz. Ama kimseye söyleyemezsiniz. İşte hayat ayağınızdaki dar ayakkabı ile, elinizdeki ile dar imkanlarla yürüyebilme sanatıdır.