CEHALETTEN NASIL KURTULUNUR ?
Asırlar önce ateş yakmasını öğrenen bir bilgin, uzak bir memlekette, ateşin
bilinmediği ücra köşelerini ziyaret etmiş. Ateşin nasıl yakıldığını ve ondan
nasıl istifade edildiğini araştırmış.
Birinci bölgede, ateş sadece rahiplerin bildiği bir sır olmuş. Onlar zenginlik
içinde ve gayet iyi durumda yaşarlarken halk soğuktan titriyormuş.
İkinci bölgede insanlar ateşe ve ateşten yararlanmaya yarayan aletIere
tapıyorlarmış; ama kimse ateşten yararlanmayı bilmiyormuş.
Üçüncü bölgede halk, ateşi onlara getirmiş olan kişinin totemine
tapıyormuş. Büyük veya küçük bütün ev ve tapınaklarda heykeli olmasına
rağmen kimse ateşin ne olduğunu bilmiyormuş.
Dördüncü bölgede ise, ateşin hikayesi bir efsane haline gelmiş ve aşırı bir
sevgi ile tekrarlanıyormuş; ama gerçekle hiçbir ilintisi yokmuş.
Günün birinde bir sufi üstadı. Kendi müritIerine dünyayı tanıtarak daha
fazla bilgi edinebilmeleri amacıyla, onlarla uzun bir seyahate çıkmış.
Sonunda da, bu uzak ve dünyadan habersiz adaya gelmişler. Öğrenciler
birinci bölgeyi geçerken buradaki iğrenç duruma şiddetle karşı gelmişler.
Onlardan bir tanesi şöyle demiş: “Siz yolunuza devam edin; ben halka
nasıl ateş yakıldığını öğretmek için burada kalıyorum”. Öyle de yapmış, ama meydanlarda konuşmaya başlar başlamaz, rahipler onu tutuklatmışlar ve kısa bir duruşmadan sonra korların üstüne oturtmuşlar.
İkinci bölgeyi geçerken öğrenciler hayretler içinde kalmışlar; halk ateş yakacak
aletlere sahipmiş ama onları kullanmasını bilmiyormuş… Öğrencilerden
birisi şöyle demiş: “Siz yola bensiz devam edin, ben insanlara ateşin nasıl
yakıldığını öğretmek için burada kalıyorum”. Öyle de yapmış. Ne var ki, daha ilk ateşi yakar yakmaz halk korkmuş. Zira, insanlar, kutsal aletleri kullanmanın topluma faydadan çok zarar vereceğine inanıyorlarmış ve onu taşlayarak orada hemen öldürmüşler.
Üçüncü bölgede bir diğer öğrenci şöyle demiş: “Beni burada bırakın. Bu
halka bir totemin hiçbir şekilde Tanrı aşkına tekabül etmediğini öğreteceğim.
” Öyle de yapmış, ama o bölgenin yaşayanları lisanlarını iyi konuşmadığı,
dinlerini ve adetlerini yıkmaya teşebbüs ettiği, onları kötü yola düşürmeye
kalkıştığı için onu da öldürmüşler.
Dördüncü bölgede burada kalmayı teklif edip insanlara ateşi öğretmeye
ve eski efsaneyi geçersiz kılmaya çalışacak olan ülkenin insanlarıyla
münakaşaya tutuşmuş. Rahipler, gencin kendilerini kandırmaya çalıştığını ve
bu şekilde dini inançlarının yerine geçmeye çalıştığını öne sürmüşler ve onu
bir tımarhaneye kapatmışlar.
Dönüş yolunda üstat talebelerine şöyle demiş: “Bilmek öğretmekten
daha kolaydır. Cahil insan, Bilmeyen ve bilmeye karşı tamamen duyarsız olan kişi çok zor öğrenir; kendisine anlatılanları anlaması imkansızdır.
Cahil böyledir; çünkü öğrenmek ve öğretmek istemez, çıkarlarına dokunur.
Bunun için bilenlerden ve değerli olanlardan nefret eder … “
Ayrıca bazı insanlarda toplumun cahil kalmasını ister çünkü onu kullanması daha kolaydır. Halkın bir şeyler öğrenmesi onun çıkarlarına terstir. Bu nedenle cahil halk bir şey öğrenmemeli ve üretmemeli ki ki ona sürekli satsın, onları köle gibi kullansın. İşte bu nedenle cahil toplumlar gelişmiş ülkelere bağımlıdır.