TEVEKKÜL

Nehir kenarındaki bir kasabada herkes yaklaşan sel baskını ve fırtına telaşı içinde iken köyün imamı “Allah bizi korur, korkmayın” diyormuş. Nehir iyice yükselmeye ve taşmaya başlamış, cami de nehrin hemen kıyısında. Köylüler köyü terk ederken camiye uğramışlar, imamı dua ederken bulmuşlar ve “İmam efendi, gel araçlarımızda yer var, seni de götürelim.” diye çok ısrar etmişler. İmam, “Allah bana yardım eder; ben dua ederim, o beni ve hepimizi kurtarır” demiş. Köyden sonra yavaş yavaş camiyi de su basınca tekneyle gelip “İmam efendi gel, gidelim” diye ısrar etmişler. “Ben Allah’a her gün dua ediyorum o beni ve sizleri kurtarır merak etmeyin.” Su iyice yükselmiş; imam çatıya çıkmış, kurtarmak için helikopterle gelmişler, merdiven sarkıtmışlar,” İmam efendi, gel, yoksa boğulacaksın” diye ısrar etmişler. Fakat imam efendi iman gücünü deniyor ;
“Siz gidin; Allah bana yardım eder!”
Neticede bizim imam boğulmuş, öteki dünyada yüksek sesle sitem etmiş:
“Allahım o kadar sana inandım, ibadet ettim, şu yaptığına bak, beni kurtarmadın.”
Gaipten gür bir ses cevap vermiş: “İmam efendi önce mesaj gönderdim, sonra haber yolladım, daha sonra araba, kayık ve en sonunda helikopter yolladım, daha ne yapayım?”
Tevekkül, Allah’a güvenmek demektir. Fakat bu güven tembelliği, ihmal ve işi oluruna bırakmayı gerektirmez. Gerçek anlamda tevekkül, kişinin üzerine düşen her şeyi yaptıktan sonra sonucu Allah’tan beklemesidir. Hikayedeki imamın yaptığı gibi eli kolu bağlı oturup, Allah beni kurtarır demek yanlıştır.
Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V) Efendimiz’in yanına bir Bedevi geliyor. Resûlullah kendisine soruyor:
-Deveni nereye bıraktın?
Bedevi:
-Allah’a emanet ettim.
Resûlûllah kendisine şu cevabı veriyor:
-Evvela deveni sağlam kazığa bağla, daha sonra Allahû Tealâ’ya emanet et, buyurmuştur.
Önce tevekkül edeceksin sonra Allaha emanet edeceksin.
İlhami Pektaş.