NİÇİN MİLLİ MARKALARIMIZ YOK DENECEK KADAR AZ Dr. İlhami Pektaş
“Dünyanın 17. büyük ekonomisiyiz. Ama bununla Gelişmişlik, Teknoloji ve Bilgi üretmekle ekonomik büyüklük arasında hiç bir ilişki yoktur. Türkiye verimlilik endeksinde dünyada 40-50 arasında, kalite göstergesi, rekabetçilik, yenilikçilik, ürettiği patent sayısı, patentlerinden kazandığı lisans geliri, insani gelişmişlik endeksinin hepsinde 50 ve aşağısındayız. Üniversitelerimiz dünyada kalite ve verimlilik sıralamasında 70. sıradadır.
Dünyada teknoloji ve bilimde ileri olan ülkeler marka üretiyorlar, pazarları ellerine geçirmişler. Etrafınıza bir bakın kullandığımız toplu iğne dahil saat, gözlük, cep telefonlarından bilgisayar, tablet, printer, faks, kamera, otomobil, metro, hızlı tren, uçak, görüntülü tıbbi cihazlar her şey yabancı ürün. Bizler her gün kullandığımız bu ürünleri niçin üretemiyoruz.
Bugün dünyada doğan her bir bebeğe 0.5 otomobil, 1 bisiklet, 2.5 bilgisayar, 2 Televizyon, 13 cep telefonu üretiliyor. Biz bu üretimlerin neresindeyiz acaba ? Ne yapıyoruz ?
Ülkemizde şimdiye kadar alınan tüm teknolojik ürünler yabancıdır ve yerli katkı sıfırdır. Tüm yabancı ihalelerde kamu ve belediyeler yabancıya parayı öder, alır. Yerli üretme gibi bir derdimiz yoktur.
Hep seçimlere, önemli günlere yetiştirme ve acelemiz olduğu için yerli üretim, milli marka üretme politikamız yoktur.
Son 10 yılda üretimin gayri safi hasıladaki payı yüzde 22,5’den yüzde 15’e düştü. Tarımın yüzde 5’e indi. Üretme gibi derdimiz yok.
Niçin böyledir ?
Çünkü, Emperyalist-kapitalist sistem uluslararası bir düzendir. Batı ülkelerinin sermayesi dünya çapında üretim yapar ve ürettiklerini dünya çapında satar. Bu sistemde bizim gibi ülkelere düşen, bu üretim sürecinde bize dayatılan tüketici rolünü kabullenmek ve sattıkları malı almaktır.
Bu rolde, bir ülkeyi ayakta tutacak herhangi bir sanayi yatırımı olmaz. Sonuçta bütün sanayi malları ve o malları üreten makinalar zaten emperyalist ülkelerde üretilmektedir. Bizim gibi ülkelere düşen, o malların üretimi için gerekli olan hammaddeleri çıkarmak, onlara ucuz bir fiyata satmak ve onların ürettiği malları tüketmektir. Sistem tükettiğini kendi üreten bir üçüncü Dünya ekonomisine izin vermez.
Tüm doğal kaynaklarınızı çıkarırsınız ama bu hammaddelerle kendi ürününüzü üretemezsiniz. Bunun ekonomik gerekçesi de “rekabet”tir. Çünkü ne yaparsanız yapın, Batıda üretilen üründen daha ucuza mal edemezsiniz. Çünkü Batılılar teknolojik üstünlükleri ve dünya çapında en ucuz hammaddeye ulaşabilmeleri ve yaygın pazar kabiliyetleri nedeniyle her şeyi sizden daha ucuza üretip çok daha fazla sayıda pazarlarlar.
İşte dışa bağımlı ekonomi bu şekilde ortaya çıkar. Hiçbir şekilde onların teknolojisini ülkenize kuramazsınız, Emperyalist ekonomiyle hiçbir şekilde rekabet edemediğimiz için yabancı sermaye, bizim ulusal ekonomimizi istila eder. Yabancı mallarla rekabet edebilecek yerli ürün piyasada bulamazsınız. Yerli firmalar ya yabancı sermaye tarafından satın alınır ya da yabancı sermayenin geniş pazarlama imkanlarıyla rekabet edemeyip kapanmak zorunda kalır.
Sonuçta, yerli ürünler cazip yabancı ürünlerden daha pahalıdır. Ancak durum göründüğü gibi değildir. Tüketicinin o malı alabilmek için para kazanacak bir üretim sürecine katılması lazımdır. Halbuki yabancı ürün ve sermaye istilası ülke ekonomisine öyle büyük zararlar verir ki, artık insanların çalışıp para kazanabileceği yerli firma bulunmaz hale gelir.
Üstelik, yabancı sermaye tarafından işgal edilen ekonomide üretim o ülkenin ihtiyaçları için de yapılmaz. Tek boyutlu bir ekonomik düzen vardır. Emperyalist üretim zinciri, o ülkeden ihtiyaçlarının yalnızca bir kısmını karşılar. Bu da o ülkenin bağımsız bir ekonomi kurmasının önüne geçmenin en kestirme yoludur.
Peki çıkış yolu nedir?
Tek bir çıkış yolu var ; MİLLİ BİR DEVLET POLİTİKASI.
İlhami Pektaş, 2014