NEDEN MİLLİ SAVUNMA SANAYİMİZİ KURMAK ZORUNDAYIZ?

Ünlü İngiliz Kraliçesi Victoria “ingilterenin sürekli dostları ve düşmanları yoktur” diyordu. Başbakan William EWART GLADSTONE ise “Türkler hariç” diyordu.
Diyordu çünkü Türkler, Batının dayanak aldığı ROMA MEDENİYETİNİ yıkmışlardı. Batı için bu durum asla af edilemezdi.
1919 yılı baharında Parisin karanlık localarında 4 büyük Batı ülkesi şu kararı almıştı.
“TÜRKLER anadoluda yok edilmeli, edilemez ise geldikleri yere Orta Asyaya sürülmeli”
Kararı uygulamak için önce Yugoslav Kralına gidildi. Yugoslav Kralı “İnsan haklarına aykırıdır” diyerek ret etti.
Yugoslav Kralı red edince, teklif Yunan Kralına götürüldü. Yunan Kralı genel kurmayını topladı istişarelerde bulundu. Dönemin Genel Kurmay Başkanı YONNES METAKSAS “Osmanlının silah bırakması sizleri yanıltıyor. Türklerin görünmez orduları vardır. Perişan oluruz. Ege kıyılarındaki HELENLERİ de kaybederiz” diyerek itiraz etti.
Yeni bir İSKENDER olma arzusundaki Kral, genel kurmay başkanını dinlemedi. 15 Mayıs 1919 günü, Paris Dörtlüsünün kararını uygulamak üzere ingiliz ve Fransız donanması ile İzmire asker çıkardı. İşgal ve katliam başladı.
Türkler 15 mayıs 1919 gününü asla unutmaz. İşgalciler o gün 2 binden fazla eli silah tutan gençlerimizi katletti. Şehitlerin cesedi, Alsancaktan denize atıldı. Akıntı cesetleri KARŞIYAKAYA taşıdı. Karşıyaka köylüleri günlerce denizden ceset topladılar. İçlerinde 12 yaşında çocuklar da vardı.
Ulu Önder ATATÜRK “ Türklerin görünmez ordularını görünür hale getirdi. 3 yıl 3 ay 22 gün süre işgal altında kalan Türkiyeyi” kurtardı. Paris dörtlüsünün kararını tarihin çöp sepetine attı.
Atatürk sayesinde Türkler, YOK EDİLMEKTEN kurtuldu.
Aradan fazla zaman geçmedi. Sene 1946. İkinci dünya savaşı bitmiş, dünya yeniden şekil alıyor. Doğu Avrupada ortaya çıkan boşluğu SOVYET RUSYA doldurmuş. Türkiyeden Kars ve Ardahanı istiyor. Boğazlar üzerinde hak talep ediyor.
Sıkıntı büyük. Dönemin askerleri ve yöneticileri KIZIL ORDUNUN geçtiği ülkelerdeki felaketi görüyorlar. Mecburen Batıya yanaşma ihtiyacı duyuyorlar. Ancak Batının 25 yıl önce aldığı “Türkleri Anadoluda yok etme, yok edilemez ise Orta Asyaya sürme” kararı tazeliğini koruyor.
Denize düşen yılana sarılır hesabı, mecburen BATI ittifakına katılıyoruz. Felaket başlıyor.
Batı önce, başta silah olmak üzere kurulu sanayimizi yok etmekle işe başlıyor. Generalin biri “Amerika bize uçağı bedava verecek uçak üretmemize gerek yok” diyor. Uçak fabrikaları kapatılıyor. 1949 yılında uçaklar Kayseride toprağa gömülüyor. Haliçteki Killigil Paşanın silah fabrikası havaya uçuruluyor…..
1961 yılında prototipi üretilen devrim adlı aracın seri üretimi engelleniyor.
1965 yılında, Kıbrısa müdahale ettiğimiz zaman, Başkan JOHNSON “UÇAKLARIMI KULLANAMAZSIN” anlamında mektup gönderiyor. Amerikancı askerlerin aklı başına geliyor.
1974 yılı Kıbrıs Barış Harekatı sırasında, NATO bize istihbarat vermedi, KOCATEPE adlı kendi gemimizi batırdık. İstihbarat zafiyetimiz ortaya çıktı. Aselsanı kurmak zorunda kaldık.
1984 yılında PKK ya karşı tankları kullanmıştık. ALman dış işleri bakanı GENSCHER “Benim sana verdiğim tankları, amacı dışında kullanamazsın” diye ültimatom verdi. Aklımız başımıza dank etti.
1984 den itibaren, güya müttefik olduğumuz Batı PKK’yı başımıza bela etti. Mücadelede başarısız olmamız için, silah ambargosu dahil her yolu denedi. Deniyor.
Türkler bir kere daha PARİS DÖRTLÜSÜNÜN acımasız kararını hatırladılar. Batıdan dost olmuyor. Batı ile ittifaka girmek yanlış sonuçlar verdi. Düşman, düşmanlığını asla unutmuyor.
Eğer bu topraklarda varlığımızı sürdürmek istiyorsak, SİLAH SANAYİNİ KURMAMIZ gerekiyor.
KAYNAK: Şinasi Kara