Bazen hırsa kapıldığımda mezarları ziyaret ederim ve derim ki herkesin bu dünyada ne emelleri, istekleri, hayalleri ve gerçekleştirecekleri projeleri vardı. Araba almak, ev almak, yazlık almak, evlenmek, çocuk sahibi olmak, iş yeri açmak, işleri daha da büyütmek, zengin olmak, çok çok zengin olmak, emekli olmak vb. bir çok düşünceleriniz ve projeleriniz vardı ve siz olmadığınızda işleri kimsenin bitiremeyeceğini sanıyordunuz. Ama bir gün ansızın ne olduğunuzu anlamadan hakkın rahmetine kavuştunuz ve buraya geldiniz.
Nasıl olsa tüm kazandıklarınızı bu dünyaya geri bırakmayacağınızı mı sanıyordunuz. Bunların size bir emanet olduğunu hiç düşünmemişmiydiniz ? derim kendi kendime ve tüm hırslarım bir anda yok olur.
Bu dünyada misafir olduğumuzu ve elde ettiğimiz herşeyin bizlere birer emanet olduğunu hiç bir zaman unutmamamız gerekiyor. Eş, çocuk, ev, araba, yazlık, kışlık, makam, şöhret, para vb. her şey bize geçici bir süre emanettir.
Gelin gönül sözümüze, bir Gönül Sultanı’nın gönülleri dirilten sözleriyle devam edelim ve Gönlümüze bir şey gelmeden, içimizden en temiz duygularla bir gönül derdiyle yanalım. Kendi gönlümüzden şikâyetimizi, gönül ehli olanlarla paylaşalım…
Hazreti Mevlâna gönül diliyle, çoraklaşan gönüllere şöyle sesleniyor :
Misafirsin bu hanede ey gönül,
Umduğunla değil, bulduğunla gül,
Hane sahibi ne derse o olur,
Ne kimseye bir sitem eyle, ne de üzül…
Ey gönül, istediğin kadar telaşa kapıl. İstediğin kadar çırpın, didin. Sen, senin hakkında yazılanın bir harfini değiştirebilir misin? Bu dünyada misafir olduğunu unutma. Hane sahibi ne takdir etmişse o olur. Tedbirinle teslim ol.
Tedbirin teslimiyetinin önüne geçmesin. Her tedbiri al ama takdiri ve tevekkülü sahibine bırak.
Bu hâne ne misafirler gördü! Hepsi geldiler, göründüler, yediler, içtiler ve gittiler.
Hepsi faniydiler. Sen de fanisin ey gönül. Senin de günlerin sayılı.
Öyle bir haneye gideceksin ki, ebediyet şerbetini içecek, gerçek Bâki olana kavuşacaksın.
Bu kadar hırsa kapılmakla ne olacaksın ey Gönül,
Tüm dünyayı da kendine mülk edinsen,
Sonunda tüm elde ettiklerini hane sahibine bırakacaksın.
Ama bunları yaparken harama bulaştıysan, yetim hakkı yediysen,
Çaldıysan, hele Gönüller de kırdıysan vay haline vay Gönül…
HIRS ile ilgili güzel bir hikaye verelim;
Tolstoy’un “İnsan Ne İle Yaşar” adlı kitabında, çiftçi Pahom’un hazin ve ibretlik öyküsü yer alır. Sıradan kendi halinde bir çiftçi olan Pahom, daha zengin bir hayatın hayalini kurmaktadır.
Uzak bir yerlerde, cömert bir reisin karşılıksız toprak verdiğini duyunca, daha çok toprak elde etmek için reise gidip talebini iletir. Gerçekten de Reis herkese istediği kadar toprak veren cömert biridir.
Pahom’a “Sabah güneşin doğuşundan batışına kadar yürüyerek yada koşarak ulaştığın bütün yerler senindir fakat güneş batmadan yeniden başladığın yere dönmen lazım.” der. Seni başladığın yerde görmek istiyorum. Yoksa bütün hakkını kaybedersin.”der.
Pahom güneşin doğuşuyla beraber başlar yürümeye. Tarlalar, bağlar, bahçeler geçer. Tam geri dönecekken gördüğü sulak bir arazi dikkatini çeker orayı da almak için koşmaya başlar.
Şu bağ, bu bahçe derken bakar ki güneşin batmasına az kalmış. Vakit epey geçmiş. Daha hızlı koşar, koşar, ama artık kesilir takâti kalmaz. Halsiz adımlarla yürümeye devam ederken, Pahom’un burnundan kanlar damlamaya başlar. Tam başladığı noktaya yaklaşmışken, yere yığılır ve bir daha kalkamaz…
Reis olanları izlemektedir. Çok kereler şahit olduğu olay yeniden vuku bulmuştur. Adamlarına bir mezar kazdırır. Pahom’u bu mezara gömerler. Reis Pahom’un mezarının başında durur şöyle der: “Bir insana işte bu kadar toprak yeter!”
Dünya adaletsiz değildir. Dünyayı adaletsiz yapan insandır. Onun doymak bilmeyen gözü ve nefsidir. Ne kadar çok sahip olsa da her daim daha fazlasını ister. Oysa sahip olunan bir lokma ekmeği paylaşmanın insana katacağı huzuru anlatmaya kelime yetmez.
Ömrümüzü yiyen, bedenimizi yaşlandıran, ruhumuzu kemiren aşırı hırslı ve aç gözlü oluşumuzdur. Dünya sevgisi içimizi öyle kaplamış ki, gönlümüzde dostlarımıza sunabileceğimiz sevgiden hiçbir eser kalmamış. Oysa insanı insan yapan değerler aşırı hırstan, bencillikten ve aç gözlülükten arınılarak kazanılır.
Bu yüzden mutlu ve huzurlu olmayı bir türlü beceremiyor insanlar.
“Hırs ve aç gözlülük insanların mutlu ve huzurlu olamamalarına tek sebeptir.” Mal edinme sevdası insanların sevgi, dostluk gibi başka güzellikleri görmesine en büyük engeldir.
“İnsanoğlunun iki çuval dolusu altını olsa üçüncüsünü ister. İnsanın gözünü ancak bir avuç toprak doyurur.” Çünkü insanın tek hırssız kalacağı yer kara topraktır.