HER ŞEY BOŞ

Şu andan itibaren 100 yıl sonra ne olacağını hayal edelim. 100 yıl sonra bugün hayatta olan hemen hemen hiç kimse hayatta olmayacak. 150 yıl sonra ise bugün hayatta olanları hatırlayan bile kimse kalmayacak tıpkı bizim dedelerimizi hatırlayamadığımız gibi.  100 yıl sonunda çoğumuzun toprağın altında kemik yığını olarak sessiz sakin yatarken her türlü anımızın, hatıramızın, öğrendiklerimizin, yaşadıklarımızın un ufak olacağı, onlardan geriye hiçbir şey kalmayacağı aşikar. Eğer dünyada kalıcı bir eser bırakamadıysak hiç yaşamamışız gibi unutulup gideceğiz.  Bu bir hayatın gerçeği.

Bir filim şeridi misali yaşadığımız iyi ve kötü anılar, bizi güldüren, ağlatan, gururlandıran, utandıran, yüzümüzü ekşiten, gülümseten anılardan geriye hiçbir şey kalmayacak.  Hatta o anıları hatırlayan bile hiç kimse hayatta olmayacak. Çocukluğumuz, gençliğimiz, yaşlılığımız, hepsi bir anda ortaya çıkıp sonra bir anda ortadan kaybolan yaz rüzgarı gibi ortadan kalkmış olacak, sanki hiç olmamış gibi.

Okuduğumuz okullar, aldığımız diplomalar, o sınav heyecanları, öğrendiğin yabancı dil, müzik aleti, okullarda, kurslarda tanıştığımız o güzel arkadaşlar, çalıştığımız iş yerleri, yaptığımız işler, tecrübeler, makamlar, mevkiler, seyahat ettiğimiz yerler, ülkeler, topladığımız nice anılar, hatıralar, tanıştığımız, tartıştığımız, kavga ettiğimiz, sevdiğimiz, sarıldığımız  insanların hepsi ortadan kalkmış olacak.

Hayat biz olmadan da tarihten buyana devam ettiği gibi aynı şekilde devama edecek. Gelecek nesiller, torunlarımız doğacak, büyüyecek, kendi anılarını yaşayacak, gülecek, ağlayacak, evlenecek, aile olacak, sevecek, kavga edecek, birbirine sarılacak, üzülecek, sevinecek, mücadele edecek, karnını doyuracak, yeni çıkan teknoloji ürünlerini satın alacak, gezecek, tozacak, nefes alıp verecek ve biz olmadan da her şey aynen devam edecek.

Hayatta herşey değişime uğrayacak.  Her zaman olduğu gibi. Biz öldükten sonra evlerimiz, arabalarımız, arsalarımız, mallarımız neyimiz varsa hepsi el değiştirecek, evlerimiz satılacak başka insanlar oturacak, arabalarımızı başka insanlar kullanacak.  Şehirler gelişecek, değişecek. Tuttuğumuz takımlar biz olmadan da maç kazanacak, kaybedecek. Tribünlerde binlerce insan sanki biz hiç yaşamamışız gibi üzülecek, sevinecek, sokaklardaki insanlar sanki önceki nesiller hiç gelip geçmemiş gibi günlük yaşamlarına aynen devam edecekler, kendisi olmasa dünyanın dönmeyeceğini ve evrenin kendi etrafında döndüğünü sanan milyonlarca kemik yığını toprağın altında sessiz sedasız yatmaya devam edecek.

Biz olsak da olmasak da güneş yediden doğacak, batacak, sahillere dalgalar vuracak, rüzgar esecek, yağmur yağacak, baharda ağaçlar yeşillenecek, kışın yapraklar dökülecek, karlar yağacak, fırtınalar kopacak, havalar ısınacak, soğuyacak, gökyüzünde yıldızlar parlayacak, bulutlar oradan oraya gidecek, yağacak, gürleyecek, yeniden açacak ve her şey aynen bizden önceki gibi bizden sonra da devam edecek.  Biz toprak altında sessizce yatarken bütün bunlar olmaya devam edecek.

Bizim olmadığımız bir dünyada insanlar yine aşık olacaklar, evlenecekler, günlük hayatın meşguliyetine takılacaklar, yeni evler almak için arabalar almak için krediler çekip, borçlanıp koşturup duracaklar, çocuk sahibi alacaklar, onların büyümeleri, okulları, yetişmeleri için uğraşmaya devam edecekler.

Peki madem gerçek böyle; bu dünyadan gelip geçen sonra da acısıyla tatlısıyla her şeyi geride bırakıp kemik yığınına dönüşen ve bundan 100 yıl sonra kimsenin ismini bile hatırlamayacağı insanlar olarak bugün kardeş kardeşe mal mülk kavgası yapar, karı koca ufak tefek anlaşmazlıklar için boşanmaya kalkar, işyerinde üç kuruşluk makam, mevki ve çıkar için itibarını, şerefini düşünmeden hareket eder, insanların ne düşündüğünü, kimin ne diyeceğini neden kafasında takar ki? Neden kaygı içinde yaşamlarını sürdürür, dünyanın sıkıntılarını kendilerine dert eder ki?

O tasarım harikası muhteşem vücutlarından geriye bir kaç kemik yığını kalacak, belki o bile kalmayacak.  Sosyal medyaymış, Instagram’mış, facebook’muş, hiçbirinin kimse için bir önemi kalmayacak. Yediğiniz en lezzetli yemekten, dinlediğiniz en muhteşem şarkıdan, aşık olduğunuz en mükemmel insandan, çok sevdiğiniz çocuklardan geriye hiçbir şey kalmayacak.

“Mezarlıklar yerlerinin doldurulamayacağını düşünen milyarlarca insanla doludur” diye bir söz var. İşte aynen öyle. Bugün mezarlıklarda yatan yüzbinlerce insanın bir ziyaretçisi bile yok çünkü onları ziyaret edecek olan insanlar bile yıllar önce kendi mezarlıklarına yerleştirildiler. Şimdi onları kimse tanımıyor.

Bugün hayattaki en büyük derdiniz nedir? Bir düşünün… İşte o derdi çoktan unutmuş olacaksınız. O derdin yada sıkıntıların zerresi bile kalmayacak. Kendisinden kurtulmak, kaçmak istediğiniz, uykularınızı kaçıran o sorunlar sizi çoktan terk etmiş olacak çünkü artık siz olmayacaksınız, biz olmayacağız. Hayatta uğradığınız tüm haksızlıklar, başınıza gelen tüm musibetler, yaşadığınız kötü anılar, işten kovulmanız, terk edilmeniz, aldatılmanız, hiçbirini düşünecek vaktiniz olmayacak, çünkü siz de olmayacaksınız. Bugün hayattaki en büyük mutluluk kaynağınız ne ise  o da gitmiş ve bitmiş olacak.

İş arama, iş bulma telaşı yok, Sınava girme telaşı yok, Pazartesi sendromu yok, tatil heyecanı da yok, bayram da yok, seyran da yok, artık hiçbir şey yok. Şu anda pencerenin kenarında durup içeri girmeye çalışan bir karınca veya çiçek üzerinde kanat çırpan bir arı bu dünyada ne kadar yer kapladıysa, yaşadıysa, dünya için ne kadar önemliyse, dünyada ne kadar iz bıraktıysa biz de bundan 100 yıl sonra o kadar yer kaplayıp o kadar iz bırakmış olacağız.

Arada bir mezarlıkları ziyaret ederim. Bugün mezarlıklarda yıllarca yatan insanların o zamanlar kim bilir ne dertleri, ne hayalleri, ne umutları, ne korkuları vardı. Hepsi yaşadığı dönemde o akşam ne yiyeceğini, o gün ne giyeceğini düşündü. Hepsi günlük işlerle, borçla harçla, çocuklarla meşgul oldu, sonunda hepsinden geriye bir yığın kemik dışında bir şey kalmadı. Bizden geriye de bir şey kalmayacak. İnsanlar bir müddet sizi anacak ve sonra unutacak.

Bu yüzden hayatta boş ayrıntılara takılıp insanlarla polemiğe girmek, saçma sapan şeylere üzülmek, yaşadığın lüzumsuz şeylere takılmak bana boş geliyor. Eninde sonunda bize ayrılan süre bitecek ve geride hiçbir şey bırakmadan sanki hiç yaşamamış gibi bu misafirhaneden göçüp gideceğiz işte. Fazla kasmaya gerek yok.  Hayatını yaşa, hayattan zevk al, istediklerini yap, istediklerini dinle, oku, öğren ama bunları yaparken hiçbir şeyi hayatının merkezine koyma.

Çünkü ne mal ve mülk, ne para ve şöhret, ne emlak, ne sevgili, ne eş, ne çocuk, ne huzur, ne de keder her zaman seninle kalmayacak ve sadece hayat yolculuğunda sana kısa bir müddet eşlik edecekler. Bu süreyi iyi geçirmeye gayret et. Çünkü her şey bir filim şeridi gibi geçici.

Mevlana’nın dediği gibi;

Misafirsin bu hane de ey gönül, Umduğunla değil bulduğunla gül, Mülkün sahibi ne derse o olur. Ne kimseye sitem eyle, ne de üzül.

100 yıl sonrasını düşündüğümüzde toprak altında, karanlığın ve sessizliğin ortasında dünyanın ne kadar boş olduğunu,
Mal mülk peşinde koşmanın ne kadar saçma olduğunu anlamış olacak ve keşke ömürlerimizin tamamını iyiliklerle, güzel amellerle, güzel iş ve eserler yaparak geçirseydik, insanlığa faydalı kalıcı ve güzel şeyler bıraksaydık temennisinde bulunacağız.
Mademki hayattayız o halde ibret alalım ve değişelim.
Birbirimizi kırmayalım, üzmeyelim, hatırlanacak güzel şeylerle uğraşalım, güzel izler ve faydalı eserler bırakalım. Güzel Duaların içinde yer alalım.

Bununla ilgili bir hikaye ile sözü tamamlayalım.

Adamın birisi Hz. Ali’ye gelerek dedik ki: “O kadar dertliyim ki, o kadar çok sıkıntım var ki…”    Hz. Ali: “İki soru soracağım, cevabını verip dermanını bulacaksın.”                                          Adam: “Sor ya Ali”.                                                                                                                                    Hz. Ali: “Dünyaya geldiğin zaman bu dert seninle birlikte mi dünyaya geldi?”                                Adam: “Hayır.”                                                                                                                                            Hz. Ali: “Dünyadan giderken bu dert seninle birlikte olacak mı?”                                                  Adam: “Hayır.” dedi.                                                                                                                                Hz. Ali sözünü şöyle tamamladı: “Seninle birlikte gelmeyen ve giderken de seninle birlikte olmayacak olan bir dert, senin bu kadar zamanını almamalı. Sabırlı ol. Yeryüzündekilere çok ümit bağlamaktansa, yüzünü âlemlerin Rabbine çevir.”