Kintsugi Felsefesi: Kusurlunun güzelliğinin ortaya çıkarılması sanatı
Kintsugi; her açıdan kusursuz olmaya zorlandığımız bu çağda mükemmelik yerine onarmanın değerine dikkat çeken Japon felsefesi…
Kırılan eşyaları atmak yerine onları onarmaya dayanıyor. Simetrik olmayanın, ‘kusurlunun’, öyküsü olanın, daha güzel olduğunu söylüyor. Kintsugi’de nesneler altın, gümüş, platin gibi değerli madenlerle tamir ediliyor. Böylece onlara ışık vurduğunda ilk göze çarpan bu yaralar oluyor. Bu da mecazi anlamda yaralarımızın ışık penceresine dönüşmesini simgeliyor.
Hemen her alanda, hayatımızın her anında, her konuya, her duruma kısacası her şeye karşı kusursuzluğu aradığımız bir dönemden geçiyoruz. Bebeksi ciltler, temiz, parlak elmalar, çizilmemesi için adeta sargılara sardığımız telefonlar, rengi solmamış giysiler, lekesiz eşyalar ve dahası…
İşte tam da bu noktada çıkıyor karşımıza Kintsugi ve Tsukuroi. Japonca’da Kin: Altın, Tsugi: Birleştirmek, Tsukuroi ise tamir etmek anlamına geliyor. Bir Japon felsefesi olan bu kavram kırılmış eşyaları altın ve benzeri malzemelerle onarırken, bize kusurlardaki güzelliği, detayları ve en önemlisi hikâyeyi, yaşanmışlığı görmeyi hatırlatıyor. Böylelikle o eşya eskisinden daha çekici ve daha değerli bir hale geliyor. Kintsugi’nin amacı kırık vazonun yeni gibi görünmesi değil, kusurlarıyla güzelleşmesi, sizin bakış açınızın değişmesi. Yani aslında bir yeniden doğuş anlamı taşıması.
Kintsugi, kusurların hikâyesine, çatlakların estetiğine, tamir etmenin coşkusuna ve eşyanın yaşanmışlığına dikkat çekiyor. Önemli Kintsugi ustalarından biri şöyle diyor: “Kırık eşyadaki güzelliği tamir etmiyorsunuz. Oradaki güzellik, o nesneye nasıl baktığınızla ilgili. O kırık eşyadaki potansiyeli görebiliyoruz, normalde çöpe atılacak o eşyayı yeniden kullanıyor, yeniden doğmasını sağlıyoruz.”
Gözümüz her zaman her şeyin yenisine odaklanıyor, onu istiyor. Yeni eşyalar, yeni kıyafetler, yeni, yeni, yeni! Eşyalarımızdan kusurlu diye vazgeçiyoruz. Onun yaşanmışlığına, onunla anılarımıza bakmadan. İşte Kintsugi tüm bunları reddediyor. Ve insanı kusurlu olanla iletişim kurmaya, ondaki mükemmelliği görmeye davet ediyor. İnsan üzerinden örneklendirelim. Biz veya çevremizdekiler, mükemmel olmak zorunda değil. Sıfırdan arızasız, mükemmel bir karaktere sahip olmak zorunda değiliz. Doğru yöntemle kendimizle ilgilenirsek kusurluluğun mükemmelliğine sahip olabiliriz belki. Bu felsefeye göre, önemli olan kırığı onarmak değil, nesnenin gerçek değerini ortaya çıkarmak. Bizi biz yapan yaşadıklarımızdır. Olumlu ya da olumsuz her şey karakterimize, hayata bakış açımıza katkıda bulunur. Önemli olan bunları doğru analiz ve kırıkları doğru tamir edebilmek.