BU VATAN KOLAY KAZANILMADI: YUNAN KATLİAMI

1919’da Birinci Dünya Savaşı sonrası İtilaf Devletleri, Mondros Ateşkes Antlaşması hükümlerine dayanarak Türk ordusunun cephanesini elinden aldı ve Anadolu’yu işgale başladı.
Halide Edip Adıvar’ın “Türk’ün Ateşle İmtihanı” kitabında anlattığı işgal günlerinde, itilaf donanması İstanbul’a, Fransızlar Adana’ya, İngilizler Urfa, Maraş, Samsun ve Merzifon’a, İtalyanlar, Antalya ve Anadolu’nun güneybatısına yerleşti. 15 Mayıs 1919’da İtilaf Devletlerinin izniyle Yunan Ordusu İzmir’e çıkarma yaptı. Üç yıl iki ay sürecek işgal kabusu, işte böyle başlamıştı. Yunan ordusu 1921’de Polatlı’ya kadar geldi.
İlk toplu katliam Aydın’da yaşandı, insanları camiye topladılar, ateşe verdiler, 106 kişi diri diri yanarak can verdi, pencerelerin demirlerine yapışmış çocuk elleri vardı.
Son nefesini verene kadar tecavüz edilen kadınlar vardı, ırzına geçildikten sonra elleri bileklerinden kesilip, cinsel organına sokulan 10 yaşında kızlar vardı, yaşadıkları nedeniyle aklını yitiren kız çocukları vardı, eşlerinin önünde erkeklik uzuvları kesilen, kendi erkeklik uzuvları ağızlarına sokulan erkekler vardı.
Kadınları çırılçıplak sokaklarda gezdiriyorlardı.
Bebelerini emzirmesinler diye, yeni doğum yapan annelerin meme uçlarını kesiyorlardı.
Süngüyle öldürülenler arasında altı aylık bebekler vardı. Tanık anlatımları var, bebeleri damlardan atıp, aşağıda süngüyle tutuyorlardı, gözleri oyulmuş dört aylık bebek vardı, kuyuya atılmış yedi aylık bebek vardı.
Ezan okumasın diye dili kesilen müezzin vardı, kulakları kesilen, burunları kesilen, ağaçlara asılan insanlarımız vardı.
Menderes Nehri günlerce ceset aktı.
Kafaları kesip, sarıkların üstüne oturtuyor, yol kenarlarına bırakıyorlardı.
Köy meydanında dışkılıyor, kendilerini Kuran’ı Kerim sayfalarıyla siliyorlardı.
Tahrip taburları vardı, görevleri savaşmak değildi, imha etmekti, kendilerine gururla lakap takmışlardı, “şeytan taburu” diyorlardı, gazyağı ve dinamit taşıyan kamyonları vardı, Türk köylerini ateşe veriyorlardı, tulumba kullanıyorlardı, çıkardıkları yangınların daha çabuk büyümesi için, gazyağını bu tulumbalarla döküyorlardı.
Camileri sadece yakmıyor, zevk için dinamitle havaya uçuruyorlardı, özellikle camiye götürülüp tecavüz edilen kadınlar vardı.
Eskişehir’i yaktılar.
Kütahya’yı yaktılar.
Uşak’ı yaktılar.
Yunus Emre’nin türbesini imha ettiler.
Bilecik’i adeta haritadan sildiler.
Köylerde hiç bir canlı kalmamıştı.
Uşak’ta binden fazla insanımızı süngüyle öldürdüler.
Aydın’da mesela, tek bir kuyudan çoğunluğu çocuk ve kadın 57 insanımızın naaşı çıkarıldı.
İngiltere konsolosu İzmir’de yaşananları Londra’ya gönderdiği raporunda yazdı: “Yunan vahşeti korkunç, insanları camilere toplayarak yakıyorlar.”
Manisa’yı yaktılar, 18 bin binadan sadece 500’ü kaldı.
Gazeteci Falih Rıfkı gözlemlerini şöyle not almıştı: “Hiçbir kasaba Alaşehir kadar öldürülmemiştir, tutabildikleri kadar kestiler, şu anki manzarasının öylesine bir boşluğu var ki, insana sanki asırlardan beri buraya kimse uğramamış gibi geliyor.”
Yakup Kadri’nin gözlemleri de şöyleydi: “Hendekler çürümüş ceset dolu, kokmuş cesetler yüzünden teneffüs bile edemiyoruz.”
Ruşen Eşref ise, o muhteşem kalemiyle, şahit olduğu insanlık trajedilerini ağlayarak anlatmıştı.
Bu durum karşısında Türk milleti, tarih boyunca gösterdiği “millet olma bilinci” ile işgallere karşı Kuvayı milliye hareketini başlattı. İki seçenek vardı, ya işgal güçlerine teslim olunacak ya da yıkılan yakılan bir ülke yeniden ayağa kalkacak ve küllerinden doğacaktı.

Türk ordusunun Yunan ordusu ile Sakarya boylarında yaptığı Sakarya Meydan Muharebesi 23 Ağustos’ta başladı. Bu tarihten itibaren gece gündüz aralıksız süren savaşta, Mustafa Kemal Paşa, yeni bir savaş stratejisi uygulayarak ordularına, “Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. O satıh, bütün vatandır. Vatanın her karış toprağı, vatandaşın kanıyla ıslanmadıkça terk olunamaz.” emrini verdi. Türk askeri, bu emre uyarak vatanını canla başla savundu. Bu amansız mücadele, bütün şiddetiyle 22 gün 22 gece sürdü. Bütün cephe boyunca saldırıyı sürdüren Türk ordusu, 13 Eylül 1921’de Sakarya ırmağının doğusundan Yunan kuvvetlerini temizledi.

Sakarya Meydan Muharebesi, Türk milletinin savunma durumundan taarruz durumuna geçtiği dönüm noktalarından biri olarak tarihteki yerini aldı.

Düşman ordusunu tamamen yurttan atmak amacıyla bir yıl kadar süren hazırlık döneminden sonra 26 Ağustos 1922’de Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, Büyük Taarruz’u başlatan harekat emrini verdi. Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk komutasındaki Türk ordusunun, 26 Ağustos’ta başlayan Meydan Muharebesi’nde Dumlupınar’da Yunan birliklerini Allıören, Keçiler, Kızıltaş Deresi yolunun iki yanında tamamen sarıp imha etmesiyle zafere ulaşıldı.

Türk ordusu, 27 Ağustos sabahı bütün cephelerde yeniden taarruza geçti ve aynı gün Afyonkarahisar, 8’inci Tümen tarafından düşman işgalinden kurtarıldı. 28 ve 29 Ağustos’ta başarıyla sürdürülen taarruz, düşmanın 5’inci tümeninin etkisiz kılınmasıyla neticelendi.

Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, Türk ordusunun Kurtuluş Savaşı’nda kazandığı en önemli zaferin arifesinde, 30 Ağustos sabahında şimdi belde olan Kütahya’nın Altıntaş ilçesine bağlı Zafertepe Çalköy’de birliklere taarruz emrini verdi.

Afyonkarahisar-Dumlupınar Meydan Savaşı ve onun son parçası olan 30 Ağustos Zaferi, Türk tarihinin en önemli dönüm noktasıdır. Ulusal tarihimiz çok büyük, çok parlak zaferlerle doludur ama Türk ulusunun burada kazandığı zafer kadar kesin sonuçlu, yalnız bizim tarihimize değil, dünya tarihine yeni bir adım vermekte kesin etkili bir meydan savaşı hatırlamıyorum.

Büyük Zafer’in ertesi günü, 31 Ağustos’ta Başkomutan Mustafa Kemal ve arkadaşları Yunanlıları İzmir’de denize dökme  görüşünde birleşti. Mustafa Kemal Paşa, Büyük Zafer sonrası 1 Eylül’de Dumlupınar’da, Batı Cephesi’ndeki tüm subay ve erlere: Ordular, ilk hedefiniz Akdeniz’dir, ileri!”

Bu emir doğrultusunda üç koldan ilerleyen Türk ordusu 1 Eylül’de Gediz ve Uşak’ı, 2 Eylül’de Eskişehir’i, 6 Eylül’de Balıkesir ve Bilecik’i, 7 Eylül’de Aydın’ı, 8 Eylül’de Manisa’yı geri aldı. 9 Eylül’de İzmir’de Yunan ordusunu denize döken Türk ordusu, Mustafa Kemal Paşa’nın emrini büyük bir başarıyla yerine getirdi.

Büyük Taarruz ile bu vatan yunan zalimlerin elinden Mustafa Kemal ve silah arkadaşları atalarımız, dedelerimiz tarafından kurtarıldı. Milletimizi  bu işgal cehenneminden çekip çıkaran Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarını  minnetle anıyorum. Mekanları cennet olsun.