GURBETÇİ ŞİRKETLERİMİZ NEDEN BAŞARISIZ OLDU

İşçi şirketi kavramı, özellikle yurt dışında çalışan Türk işçilerinin tasarruflarıyla 1960’lı yılların ortalarından itibaren ülkemizde kurulan anonim ortaklıklara verilen isimdir. 1960 yılından sonra Avrupa ülkelerine işçi olarak giden, oralarda Avrupa kültürünü, iş kültürünü öğrenen ve belirli seviyede sermaye birikimi yaratan Türk işçileri, dönemin ruhu gereği döndükten sonra kendi ülkelerinde iş yapma çabasına girmiştir. 1964 yılından itibaren Almanya ve Türkiye arasında gerçekleşen bu girişimler belki de dünyada eşi görülmemiş bir örnek olarak zihinlere kazındı. Daha sonra Avrupa’nın diğer ülkelerindeki Türk işçiler tarafından da bu yatırım projeleri benimsendi. Burada amaç, bu girişimler sonrasında Türkiye’nin her ilinde bir kalkınma hamlesi ile ülkemizi kalkındırmaktı ve bu fikir her yönüyle çok olumlu idi.

İşçi şirketleri ile amaçlanan hedefler şunlardı:

• Türk işçileri makine, teçhizatı çalıştıkları ülkeden daha uygun koşullarla alabileceklerdi. Bu durum ülke için büyük ölçüde döviz tasarrufu sağlayacaktı.
• Tek bir kişinin az sermaye ile gerçekleştiremeyeceği işleri, diğer işçilerle ortak olarak bir araya gelerek başarmak mümkün olacaktı.
• İşçi şirketlerinin kurulması ile ülkeye giren dövizde devamlılık sağlanacaktı.
• İşçi şirketleri, ülkenin sanayileşme sürecine ilave bir destek yaratacaktı.
• Yurtdışında çalışan işçilerin Türkiye ile olan iktisadi ilişkileri kuvvetlenecekti.
• İşçi şirketleri vasıtasıyla bu şirketlerin ortağı olan işçilerin ülkeye dönüşleri mümkün olacak ve böylece yetişmiş işgücü oranı artacaktı.
• İşçi şirketleri kendi ortaklarını istihdam edeceklerdi. Böylece dönüş yapan işçilerin daha doğru biçimde istihdam edilmeleri mümkün kılınacaktı.
• Sanayileşme çabaları ülkeye daha dengeli dağıtılacak, ülkede artan refah ile sosyal adalet daha hızla sağlanacaktı.
• Türk işçilerinin, yurtdışında elde ettikleri tasarruflarını orada gerçekleştirecekleri tüketim harcamalarından ziyade ülkenin sanayileşmesine yönelik kullanmaları sağlanacaktı.
• İşçi tasarruflarının üretime aktarılması enflasyonla mücadeleyi kolaylaştıracaktı.                        • Kırsal alanlara kurulacak üretim tesisleri ile şehirlere göç durdurulabilecekti

Gerçekten Almanya’da en fazla tasarrufta bulunan yabancıların Türk işçileri olduğu tespit edilmiş ve İşçilerimizin biriktirdikleri paranın yüzlerce milyon doları bulduğu hesaplanmıştı. Böylece Türk işçileri ülkemize Türk ekonomisinin en çok muhtaç olduğu bir dönemde döviz kaynağı ve istihdam yaratmış olacaktı.

Gurbetçi işçilerimizin ortak olarak kuracağı yeni kuruluşlar sayesinde Türkiye’de yapılacak yatırımlar hem milli ekonomimize büyük katkı sağlayacak, hem de işçilerimizin Türkiye’ye döndüklerinde onlara  bizzat çalışabilecekleri, kazançlarından pay alacakları karlı işletmeler olacaktı.

Her bakımdan faydalı ve mantıklı gözüken bu fikrin kolaylıkla gerçekleşeceği düşünülebilirdi ama devletin bu fikri güvence altına alması ve desteklemesi gerekiyordu. Tüm formalite
ve mevzuat güçlüklerinin devlet tarafından halledilmesi, yer seçimi, yönetim modeli konularında devletin işçilerimizin elinden tutması gerekirdi. Nitekim Hükümet işçilerimizin elinden tutsa, onları desteklese idi memleket ekonomisi için çok daha yararlı yatırımların gerçekleşmesi mümkün olabilirdi.

Ayrıca böylesine yeni bir iş modelinin arkasında toplumsal ve ekonomik pek çok farklı motivasyonun da olması gerekiyordu.

Bu model ile farklı sektörlerde 1984 yılına kadar toplamda 226 şirket kuruldu. Bu şirketler neredeyse Anadolu’nun her yerinde üretimi ve istihdamı hareketlendirdi. Türk işçilerinin yatırımlarının yönlendirmesiyle kurulan ilk işletme, 10 milyon lira sermaye ile 1964’de kurulan Türksan İşçi Emeği San. ve Tic. A.Ş. oldu. Şirketin ilk yatırımı olan kâğıt ve kaplama işletmesinin temel atması, dönemin Başbakanı Süleyman Demirel’in katılımıyla İstanbul Avcılar, Ambarlı Köyünde gerçekleştirildi. İlk üretim tesisi üç üniteden oluştu. Bunlar defter üretimi, duvar kâğıdı üretimi ve tifdruk üretim üniteleriydi. Bugün gelinen noktada Türksan Holding A.Ş. hala aktif durumda olup neredeyse İşbir A.Ş. ile birlikte ayakta kalmış birkaç işçi şirketinden biridir.

Fakat zor durumdadır. İlk fabrika yatırımı ile İstanbul Avcılar’da başlayan macera, toplamda biri kiralama ile meşgul iki grup şirketine kadar azalmıştır. Büyük sanayi hamlesi olarak başlayıp bir dönem ülkenin kâğıt, duvar kâğıdı, okul defteri üretiminde hatırı sayılır bir ses getiren işletme, Etibank ile başlatılamayan Bakır Madenciliği denemelerinden, turizme, inşaattan özel hava taşımacılığına kadar pek çok sektörde faaliyet gösterdikten sonra E-5 yolu etrafında AVM haline dönüştürdüğü işletme arazisi ile faaliyet sürdürmektedir. 2000’li yıllarında başında ortaya çıkan ekonomik kriz sonucunda 2005 yılında duvar kâğıdı üretimine son verilmiş, müteaahhite verilen yaklaşık 16 bin metre2 büyüklüğündeki fabrika arsası üzerine iki blok
halinde, 28 mağaza, 24 ofis ve 1 kafeterya bulunan bloklar inşa edilmiştir.

İŞÇİ ŞİRKETLERİ NEDEN BAŞARISIZ OLDULAR ?

1964 yılından itibaren büyük umutlarla yola çıkan işçilerimiz arasında başlayan şirket kurma hareketleri büyük oranda başarısız oldu. Kurulan şirketler çok sayıda sorunla karşılaştı. Beklenen sonuçların elde edilememiş olması, zamanla hissedarlarda güvenin azalmasına sebep oldu. Şirketlerin bir kısmı faaliyetlerini yarım bırakırken, bir kısmı da çeşitli nedenlerle yapısal değişimlere giderek işçi şirketi olma özelliklerini kaybetti.  Başarısızlığın belli başlı nedenlerine örnek olarak; Yönetimsel Sorunlar, Yanlış Yer Seçimi, Yanlış Teknoloji Seçimi, Pazarlamayla İlgili Sorunlar, Kur Garantisi ile İlgili Sorunlar, Şirketlerin Öz Kaynak Yetersizlikleri ana başlıklar olarak verilebilir. İşçi şirketleri iş modelinin belki de kuruluşundan itibaren başarısız olmaktan kaçamayacak olmasının en temel nedenlerinden birisi de, ülkede o dönem sürdürülen “karma ekonomi modeli”nin olmasıdır.  Bu sebeple özel bir girişim olmasının yanında çok ortaklı yapısı, finansman, kur, pazarlama ve en önemlisi yönetsel problemleri ile işçi şirketleri başlangıçtan itibaren sonucu belli olan bir yola çıkmıştır. Devlet’in bu noksanlıkları görüp onlara mutlaka destek olması gerekirdi.

Almanya başta olmak üzere Türk işçilerinin yoğun bulunduğu ülkelerin bu girişimleri desteklemesinin arkasında, modelin, yabancı işçilerin ana ülkelerine geri gönderilmesi için bir çare olarak görülmesi yatar.  Yani işçi şirketleri olayı bir görüşe göre de Alman hükümetinin Türk işçilerden zamanla kurtulmak için hazırladığı bir proje olarak da değerlendirilebilir. Ama bu iş modeli ile gelinen noktada ne Türk işçi şirketleri başarıya ulaşmış ve ne de Alman bankalarındaki Türk işçi tasarrufları Türkiye’ye gelmiştir. Ayrıca Türk işçileri ve anavatan arasındaki bağlar, belki de çok zor onarılacak biçimde zarar görmüştür de diyebiliriz.

Yönetim Hataları:

İşçi şirketlerinde 1964 yılındaki ilk girişimden itibaren yönetsel anlamda çok hatalı başlangıçlar yapılmıştır. Bu şirketlerde genelde, tecrübeli ve yetenekli yöneticilerin istihdamı büyük sorun
olmuştur. İşçi şirketlerinin %61,2’si, görece az gelişmiş yörelerde kurulmuştur. Bu durum, girişimlerin başlangıç amaçlarına ve ruhuna son derece uygun olsa da yetenekli yöneticilerin çekilebilmesi açısından bir sorun olarak ortaya çıkmıştır. Diğer bir hata şirketlerinin kuruluş tercihlerinden ötürü hiçbir ortağın önemli bir paya (%10 veya daha fazla) sahip olmamasıdır.  Bu durum önemli kararların alınmasında problem olmuştur. İşçi şirketlerinde bir diğer yönetimsel sorun da ortakların, ticari ve sınai anlamda çok düşük tecrübeye sahip olmalarıdır. Ayrıca ortakların gelir ve kültür seviyesi işletmeler için gerekli olan profesyonel yönetici seçilememesinde diğer bir etken olmuştur.

1967 yılından 1980 yılına kadar Ticaret Bakanlığı İç Ticaret Genel Müdürlüğüne 400 civarında işçi şirketi niteliğinde girişim olmuştur. Ancak bunlardan ancak yarısına yakını kuruluşunu tamamlayabilmiştir. Kuruluşlarını tamamlayan şirketlerin çoğu da faaliyet konularını
büyük ölçüde, kuruluş işlemlerini tamamladıktan sonra belirleyebilmiştir. Buradan da kurulan bu şirketlerin Türk Ekonomisi hakkında ciddi bir çalışma yapılmadığı ve ortakların ne yapacaklarını bilmediklerini net olarak anlaşılmaktadır. Yani bu şirketleri nerede ve nasıl bir yatırım yapacağı konusunda yönlendiren bir otorite yok. Sonuçta bu ortaklıklar, şirket yönetimi ile uzaktan yakından hiçbir ilgisi bulunmayan, yetenek ve tecrübeden uzak kişilerin ellerinde gerileyerek zamanla faaliyetlerini durdurmak durumunda kalmışlardır.

Yanlış Yer Seçimi

Sürecin işleyişinde genelde aynı bölgeden göç etmiş insanların bir arada olma motivasyonundan kaynaklanan ve bir fizibilite yapılmadan hemşeri şirket kurulumları yaşanmıştır. İşçi şirketleri dağılımında yoğunluk İç Anadolu bölgesinde olup bunu Karadeniz, Eğe ve Marmara bölgeleri izlemiştir. İç anadolu bölgesinde bulunan 78 şirketin 25’i Konya ili sınırlarında yer almıştır. Genellikle Türk işçilerinin yatırımlarını köy ve kasabalarında yapmak
istemelerindeki kesin ve kararlı tutumları, büyük önem taşıyan tesis yerlerinin seçiminde birçok yanlış tercih yapılması sonucunu yaratmıştır.

Yanlış Teknoloji Seçimi

Yer seçimlerinde yapılan yanlışlar, yönetimsel hatalar nedeniyle, tesislerin kurulacağı yerde işletilmesi zor, özel ihtisas gerektiren, yeni, az denenmiş veya denenmemiş teknolojilerin seçilmesi, demode olmuş teknolojilerin kullanılması da şirketlerin işletilmesinde problemlere neden olmuştur. Örnek olarak Türksan A.Ş. verilebilir. Türksan A.Ş. ilk kâğıt fabrikası olarak kurulmuş sonra Etibank ile ortak bakır madeni işletmeciliğine işine girmiştir.

Pazarlamayla İlgili Sorunlar

O dönemde ülkemiz genelinde pazarlama ve ihracat konusunun yeterince bilinmemesi, konunun reklam faaliyetleri ile sınırlı kalması, konuya gerekli önemin verilmemesi, işletme içinde pazarlama departmanlarının kurulmaması şirketlerin düşük kapasite ve düşük kar marjı gibi sorunlar yaşamasına neden olmuştur.

Şirketlerin Finansman ve Kur Sorunları

İşçi şirketlerinin kurulduktan sonra en büyük sorunu finansman sorunu olmuştur. 1960’ların ortasından itibaren hızla çoğalmaya başlayan, “Türk Modeli” olarak dile getirilen işçi şirketleri 70’lerden itibaren daha çok artmıştır. Kur garantisi konusu işçi şirketlerinin en başından itibaren kritik bir konu olarak mevcut olmuştur. 1978 yılında kaldırılan garanti, şirket borçlarının katlanarak artmasına neden olmuştur. Kur farklarından doğan borçların kapatılması için gösterilen çabalar, şirketleri kendi sektörlerinde daha iyi noktalara götürmek
yerine, daha da geriye götürmüştür. Bu şirketlerin devaülasyon sonucu meydana gelen çok
yüksek kur farkları ve serbest bırakılan yüksek faiz hadleri nedeniyle özkaynak-dışkaynak dengeleri bozulmuş, vadesi gelen dövize endeksli borçlar ödenemez olmuştur. Bir anlamda
1970’lerdeki kurun oynaklığı, dövizle kredilendirilen, iç piyasaya çalışan işçi şirketlerini olumsuz etkileyen unsurların en önemlisi olmuştur.

İşçi Şirketleri Ne Oldu?

İşçi şirketlerinin büyük bir kısmı serbest piyasada eriyerek ya kapanmış yada başka formlara dönüşmüştür. Bazılarının ise hala faal olduklarını görmekteyiz.

Çanakkale Çimento Sanayii A.Ş. adıyla 1974 yılında 500 milyon lira sermaye ile İstanbul’da kurulan işçi şirketi, 1996 yılında Sabancı Holding’e bağlı Ak çimento ile birleşerek Akçansa adını almış ve Türkiye’de sektörün liderlerinden biri olarak faaliyet sürdürmektedir.

İşbir Holding A.Ş. 17.02.1968 yılında 2.700.000 lira sermaye  kurulmuştur. İşbir Holding, Türkiye’de kurulmuş ikinci işçi şirketidir. Holding, ilk yatırımını Balıkesir’de İşbir Sentetik Dokuma Sanayi ile gerçekleştirmiştir. Günümüzde hala faaliyette olan işletme, ilk başta sentetik çuval ve kanaviçe üretmek için yola çıkmıştır. Kuruluşundan itibaren halka açık olan
şirket, yurtdışından 4000, yurtiçinden 110 kişi ve 1 Tüzel kişilik ortağa sahip olarak kurulmuştur. İşbir şirketi bugün Türkiye’nin önemli işletmelerinden biridir. İşbir Yatak ile son tüketiciye yönelik üretim yapmanın yanında, İşbir Sünger San A.Ş., İşbir Yatırım Sanayi A.Ş., İşbir Pazarlama ve İhracat A.Ş. ve İşbir Sigorta Aracılığı A.Ş. gibi şirketlere de sahiptir. Ancak yukarıda da belirtildiği üzere işçi şirketlerinin ortaklık yapısı geçen elli yılda oldukça farklı noktalara gelmiştir.

Kaynaklar:

1.  Apak, S. (1993). Yurt dışındaki işçi potansiyeli ve Türkiye ekonomisi. Cem Yayınevi: İstanbul.

2. Yılmaz, C. (1993). Türkiye’de kırsal sanayinin desteklenmesi ve işçi şirketleri örneği. Ondokuz Mayıs Üniversitesi Eğitim Fakültesi
Dergisi, 8(1), 305-334.

3. Çöloğlu, H. (1984). Yurt dışındaki Türk işçileri ve tasarrufları. Gazi Üniversitesi Yayınları, Yayın no:35, Ankara.

4. Cumhuriyet, 1968, s.5. Cumhuriyet (1968, 21 Mart). Halk yatırımları ile gerçekleşen iki büyük kuruluş: Türksan ve Deva, s.5

5. Cumhuriyet (1969, 26 Mart). Türksan nedir? Ne yapmaktadır? Ne yapacaktır?, s.5