Teşekkür etmek, iyilik yapana karşı kalp, dil ve davranışlarla hürmet ve saygı göstermek anlamına gelir. Güzel huylardan en mükemmeli olan şükür, insanların Allahü teâlâ tarafından kendilerine ihsân edilen, verilen sayısız nîmetlerine, iyiliklerine karşılık olarak sevinç ve teşekkürlerini bildiren söz ve davranışlarda bulunmasıdır.
Evrenin sonsuzluktan gelen sınırsız bir kaynağı vardır, bu kaynakta sevgi, bolluk, huzur, mutluluk, sağlık, başarı sınırlama olmaksızın herkese yetecek ölçüde mevcut olarak dağıtılmıştır. Ancak bizlere sunulan bu sınırsız kaynak, şükürsüzlüğümüzden ve aşırı hırslarımızdan dolayı huzursuzluk kaynağı olarak ortaya çıkmakta ve hayatımızı tam anlamıyla etkisi altına almakta ve uykularımızı karabasan’a çevirmektedir.
Şükretmek öyle bir erdemdir ki malınıza ve sahip olduklarınıza büyük bir anlam yüklerken aynı zamanda zenginliğinizi fark etmenizi de sağlar. İçinizdeki sahip olma duygusuna dur demeyi öğrenmezseniz zamanla o duyguların esiri olursunuz. Bunlar çevremizde her zaman gördüğümüz gerçeklerdir.
İnsanların hayattan bitmek tükenmek bilmeyen beklentileri vardır. Ve karşılanan her beklenti yerini başka bir isteğe, başka bir beklentiye bırakır. Sonu gelmeyen isteklerimiz bizi tatminkâr olmayan ve yetinmeyi bilmeyen bireyler haline getirir. Bu da zorluklarla dolu hayatta huzursuzluk ve mutsuzluk kaynağı olarak karşımıza çıkar.
Halbuki bütün mutsuzluklar yokluktan değil, çokluktan ileri gelir. “ İnsanlar hep sahip olamadıkları şeylerden yakınırlar. Oysa bir geriye dönüp baksalar sahip oldukları ne de çok şey vardır aslında. Ama bunun hiç bir zaman farkında olamazlar maalesef. Şu da bir gerçektir ki : “ İnsanlar genellikle istedikleri şeye sahip olunca sahip olduğu şeyin önemi artık azalmaya başlar, hatta biter.”
Hayatta hiçbir zaman en iyisine sahip olamayız. Çünkü hep bizden daha çoğuna sahip olanlar çıkacaktır karşımıza her zaman. Ondandır ki bir türlü elimizdekilerin değerini bilemiyoruz.
Elimizdekilerde yetinmeyi ve kıymetini bilmeyi öğrenmeliyiz. Zenginlik kavramının alım gücü olmadığını, asıl zenginliğin huzur ve sağlık olduğunu bilen insanlar huzur ve mutluluğu o zaman yakalarlar. İnsanların bu alçak gönüllü tavrı gerek iş yaşamlarında gerekse soysal yaşantılarında onları başarılı kılar. Aşırı tatminsizliğin tek kazanımı ise hırs ve ardından gelen huzursuz yaşamdır. Bütün bu tatmin olmaz arayışlara dur demek de ancak elimizdekilere şükretmekle mümkün olabilir.
Bununla ilgili güzel bir hikaye vardır.
Tolstoy’un “İnsan Ne İle Yaşar” adlı kitabında, çiftçi Pahom’un hazin ve ibretlik öyküsü yer alır.
Sıradan kendi halinde bir çiftçi olan Pahom, daha zengin bir hayatın hayalini kurmaktadır.
Uzak bir yerlerde, cömert bir reisin karşılıksız toprak verdiğini duyunca, daha çok toprak elde etmek için reise gidip talebini iletir. Gerçekten de Reis herkese istediği kadar toprak veren cömert biridir.
Pahom’a “Sabah güneşin doğuşundan batışına kadar yürüyerek yada koşarak ulaştığın bütün yerler senindir fakat güneş batmadan yeniden başladığın yere dönmen lazım.” der. “Seni başladığın yerde görmek istiyorum. Yoksa bütün hakkını kaybedersin.”der.
Pahom güneşin doğuşuyla beraber başlar yürümeye. Tarlalar, bağlar, bahçeler geçer. Tam geri dönecekken gördüğü sulak bir arazi dikkatini çeker orayı da almak için koşmaya başlar.
Şu bağ, bu bahçe derken bakar ki güneşin batmasına az kalmış. Vakit epey geçmiş. Daha hızlı koşar, koşar, ama artık kesilir takâti. Halsiz adımlarla yürümeye devam ederken, Pahom’un burnundan kanlar damlamaya başlar. Tam başladığı noktaya yaklaşmışken, bir an yığılır yere ve bir daha kalkamaz…
Reis olanları izlemektedir. Çok kereler şahit olduğu olay yeniden vuku bulmuştur. Adamlarına bir mezar kazdırır. Pahom’u bu mezara gömerler. Reis Pahom’un mezarının başında durur şöyle der: